Sevgi Terapisi

'Kötü enerjiyi kendinde toplar; eve sokmazmış' dediler fesleğen için. Gittim bir milyona fesleğen aldım.
Saksısını süsledim; üvey evlat gibi kapının önüne koydum.
Eve girip çıktıkça, haşarı bir çocuğun başını okşar gibi avucumu 'kafasına' pat pat vurup elimi koklamayı da ihmal etmedim.
Demek şuncağız şey kötü enerjiyi bilirmiş de, içine çekip evi korurmuş.
Aradan bir hafta geçti.
Fesleğenimiz, aslanlar gibi kapıda bekçilik ediyordu. Derken yanımızdaki evden bir ölü çıktı.
Ağlamalar, bağrışmalar, hıçkırıklar… Ertesi gün fesleğenin de öldüğünü gördüm. Oysa sapasağlamdı, yemyeşildi.
Demek doğruydu kötü enerjiyi çektiği. Gece yayılan enerji, olabilecek en kötü enerjiydi; ölümün ta kendisiydi.
Ve yediği önünde yemediği arkasında olan fesleğen, bir anda yapraklarını sarkıtıp gözlerini kapatmıştı. Kokusu bile kaybolmuştu.
'Yine de bir umut vardır' diye düşündüm. Fesleğeni içeri aldım.
O an, pazardan eve kadar 'aman bir şey olmasın' diye dikkatle taşıdığım; saksısını güzelleştirmek için saatlerce uğraştığım bu yeşil şeyi ne kadar sevdiğimi hissettim.
Bir sürü fesleğenin içinde onu seçmiştim. Benim kapımda, dışarıdaki kötü enerjiyi benim evime sokmamak için kendini feda etmişti.
Şu an gözümün önünde can çekişen, benim fesleğenimdi. Artık kokmasa bile, elimi 'kafasına' pat pat vurdum. 'Her şey düzelecek' der gibi…
Ve ertesi gün, inanılmaz bir şey oldu. Ruhunu tamamen teslim etmiş gibi görünen fesleğen gözlerini açtı.
Yapraklarını şöyle bir silkeleyip kendine geldi ve tekrar kokmaya başladı.
Ölümün kötü enerjisinden sonra içerideki sevgi terapisi ona iyi gelmişti.
Böylece fesleğenime tek gereken şeyin gübre ve su olmadığını bizzat görmüş oldum.
İşin vahim tarafı, şimdi onu kapının önüne koymaya kıyamıyorum. Aslında onun görevi kapının önünde; evi koruması gerek.
Neyse, ben reçetesine bir süre daha sevgi terapisi izni yazdım…