MUSTAFA KEMALİN BAŞYAVERİ SALİH BOZOK'UN ATATÜRK İLE İLGİLİ ANILARI

Kollarında ve omuzlarındaki işaretlerden amiral rütbesinde olduğu anlaşılan İngiliz Donanması Komutanı, Hükümet Konağı' nin kapısından girerek Mustafa Kemal Paşa' nin odasına doğruldu.
Nazik, fakat öfkeli bir hali vardı. Ruşen Eşref önüne çıkıp ne istediğini sorunca:
– Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek istiyorum!.. dedi.

Birlikte odaya girdiler kapı kapandı. Amiral önce:
– Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız, sizi asker olarak içtenlikle kutlarım. Çanakkale' deki
basarinizi rastlantıya borçlu olmadığınız, kanıtlanmış oldu. Büyük bir askerli tanıdığım için memnunum, demiş.
Mustafa Kemal Paşa çok hoşlanmış bu sözlerden…… Amiral bir sure sonra konuya girmiş:
Ülkenin kontrolünüz altında bulunan bölümünde bizim tebamız ve sizin azınlıklarınızdan Ermeniler, Rumlar var. Yeni askeri yönetim altında bu insanların statüsü nedir? Güven de midirler?..
– Hiç kuskunuz olmasın Amiral!..Türkiye' deki bütün insanlar gibi tebanız ve sözünü ettiğiniz azınlıklar da TBMM Hükümeti' nin eşit koruması altındadır. Suç islemeyenler, kendilerini bu memlekette benim kadar güvende sayabilirler.
– Suç isleyenler?
– Suç isleyenler Sayın Amiral, dünyanın her yerinde olduğu gibi, ülkemizde de adaletin huzuruna çıkarlar…Suçlu iseler, cezalarını elbette çekeceklerdir…
– Fakat Paşa Hazretleri, fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan Rumların bazıları,
şımarıklıklar yapmış olabilir. Bugün bu insanlar yerli halkın düşmanlığı ile yüzyüzedirler. Ermeniler için de başka açıdan ayni şeyleri söyleyebilirim. Biliyorsunuz, arkadaşlarının büyük bir bolumu göçe zorlandı ve önemlice bir bolumu de hayatini kaybettiler. Bu ruh tedirginliği içinde Yunan ordusu ile işbirliği yapmış, bazı Türklere zor günler geçirtmiş olabilirler. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır. Bağışlanması, hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler, halkın husumetine bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır!

Son cümleye kadar Amiral' i gülümseyerek dinleyen Mustafa Kemal Paşa, dünyanın koparacağı gurultu ile kendini tehdide girişince, sözünü bıçak gibi kesmiş:
– Şu " Efendi Devlet" rolünü bir kenara koyunuz Amiral! Milletleri de tehdit etmekten vazgeçiniz!
İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti koparıp koparmayacağını düşünmem! Bunlar memleketimin iç isleridir;
kimsenin bu islere karışmasına müsaade etmem! Majestelerinin devleti memleketimizin azınlıkları ile uğraşmaktan vazgeçsinler! ..Kim bize saygı beslemezse, bizden saygı beklemeye hakki olmaz!..

Amiralin benzi kül gibi olmuş:
– İngiltere Hükümeti' nin tebasını her yerde koruma hakkı, devletler hukuku teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik.
Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz… İste o zaman Mustafa Kemal Paşa' nin tepesi iyice atmış:

– Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı (o donemde İngiliz donanması İzmir limanında bulunmaktaydı)
boşaltacak güçtedir de…İsterseniz, Türk' e ihanet eden tebanızın ve azınlıklarınızın adaletten kaçan sefillerini geminize doldurabilirsiniz!..Donanmanızın da en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum!
Mustafa Kemal Paşa' nin cümleleri, art arda Osmanlı tokatları gibi Amiralin yüzünde şakladıkça, Amiral ne yapacağını şaşırmış ve en sonunda:
– İngiltere' ye savaş mi açıyorsunuz? demiş. İste Paşa burada son sözünü söylemiş:
– Savaş açmak mi? Siz yoksa Sevr Antlaşması' nin hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık… Karsımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Fakat görüyorum ki, nezaketimizi kötüye kullanmak eğiliminiz var… Buna müsaade edemem. Bizim gözümüzde "Barış antlaşması yapmamış" iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal karasularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum!

Bir balmumu heykeline donmuş Amiral….. şişe-gerine girdiği Mustafa Kemal Paşa' nin odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçülmüş ve sonunda kekeleyerek:
– Afedersiniz!.. demiş ve yerlere kadar eğilerek geri geri kapıya gidip dışarı çıkmış.

Ruşen Eşref hem düşünceli hem de gülüyordu:
– Paşa, Amirali anasından doğduğuna pişman etti. "Kendisinin Türk topraklarında bir savaşçı olarak bulunduğunu " Paşa' dan öğrendiği zaman sapsarı kesildi… Tutuklanacağını, tutsak edileceğini sandı. İnce dudaklarını ısırıyor, parmaklarını birbirine kenetlemiş titriyordu. Karsısında Babıali Paşası bulacağını sanıyordu herhalde…
"İngiltere devletini kendi devletine eşit gören " bir Paşa ile karsılaştığı için, ihtiyatsızlık edip karaya çıktığına kim bilir nasıl lanet etmiştir…

Aradan bir saat geçti gedmedi… İngiliz gemisinden bir müfreze ve bir teğmen çıktı. Amiralden – devleti adına- bir ültimatom getiriyordu, Başkomutan' a kendi eliyle verecekti. Paşa' ya bildirdim;
"Gelsin" dedi. Teğmeni içeri aldım. Ruşen Eşref tercümanlık yapıyordu. İngiliz çakı gibi bir teğmendi. Paşa' nin karsısında gösterişli bir selam verdi ve Ruşen Eşref aracılığıyla ültimatomu Paşa' ya ulaştırdı. Paşa:
– Peki teğmen! Hükümetimiz ültimatomunuzu inceler ve hükümetinize gereken karşılığı verir. Siz geminize dönebilirsiniz… Teğmen önce dışarı çıkacakmış gibi bir hareket yaptı, sonra da Ruşen Eşref'e donup:
– Başkomutan ellerini öpmeme müsaade buyururlar mi? Ruşen Eşref, teğmenin dileğini Paşa' ya söyledi,Paşa:
– Nereden icap etmiş sor bakalım!.. dedi. Teğmen:
– Asker olarak zaferlerine, insan olarak kendisine hayranım…Lütfetsinler…
Teğmen Paşa' nin elini öptü, Paşa da teğmenin yanağını okşadı. Odayı boşalttık.
Az sonra Ruşen Eşref' i çağırdı:
– Metni okudunuz mu? Ne istiyorlar?..
– Paşam Amiral ile görüştüklerinizin yazı ile de pekiştirilmesi isteniyor.
– Öyleyse Halide Hanim' i (Edip Adıvar) bulunuz, hemen tercümesini yapsın ve metin olarak bana getirsin… Ote yandan bir kopyasını şifre ile Dışişleri Bakanlığına gönderin gerekeni yapsınlar…
Durumu, ordu komutanı Nurettin Paşa' ya da bildiriniz. Gerekiyorsa benimle temas etsin……..

Olay kısa bir sure içinde şehirde duyulmuştu…… İngiliz ve Fransızlar, kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilere bindirmeye başlamışlardı. Nitekim birkaç saat sonra da sessizce çekilip gittiler.