KalbÎ HüseynÎ * Haydar Ergülen

-Kalbî temiz Mahmut'a-

Şiirin Kerbelâ'yla başladığını anlamak için bu yaşa geldim,
Kerbela yazdır ve şiir kış, galiba ikisinin de aynı çöl
olduğunu görmek için hayli bekledim, ömrÜn gÜzÜndeyim
demek ki, ömÜr bir rinyetten ibaret yaz gibi, tez
geçiyormuş, ben de gözÜmÜ kapadım açtım, hep gÜzÜ sevdim,
nisandan yoruldum, haziran iyiydi geçti hemen, ve kendimi
gÜzÜ beklerken buldum, beni de bekleyen var diye umdum,
vardı yoktu, HÜseyin Kerbelâ'da, çölÜn gözleri doldu, dedem
HÜseyin Efendi'den yadigar Fuzuli'nin “Saadete Ermişlerin Bahçesi”
gözyaşlarıyla taşkın bir nehir gibi okunmayı bekliyordu,
daldım çıkamadım: Her dem gözyaşı, her cem Kerbelâ!
İlk orada unuttum çocukluğumu, kalbî hÜseyni akışlı bir nehri
taşımak neymiş gözlerime orada bildim, ve daha bu gÜz kendime
geldim: Auswitzch'den sonra da yazılmalıymış şiir, Sıvas'tan
sonra da, çÜnkÜ şiir çöldÜr bize ve her Muharrem'de kanlı
su yerine geçer, İmam HÜseyin ve kalbî hÜseynî doluların aşkına,
unutmak düzyazıdır, şiirse şehitlerin çığlığı: Bir yudum su
istemeden bekleyenin muzaffer yenilgisi, “Tuz Günleri” ,
“Kanlı DÜğÜn” , ve “BiZ kırılırdık daha da kırılırız” suçsuzluğu,
çocuktum, çölde okudum masumlarla ve çok susadım,
babaannem su verdi almadım, bir cÜmleden de şehit olurdu
insan ve ne yazsa şair olmak istemezdi Kerbelâ'dan sonra,
olmasın, Kerbelâ'nın şiiri kalbimde hâlâ, ve çöl sürüyor:
HÜseyin Kerbelâ, Lorca Granada, Behçet Sıvas, Deniz Ankara…

Dize, Mayıs 2004