Kadınlar Daha Fazla Depresyona Giriyor

Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr Figen Ateşci, depresyonun oldukça sık görülen bir hastalık olduğunu belirterek, depresyona giren kişinin elem, keder duygularını yoğun hissettiği, ruhsal bir yaşantının içine girdiğini söyledi. Bu olumsuz duyguların depresyonda sürekli ve kişinin günlük yaşamını bozacak düzeyde yoğun olduğunu belirten Doç.Dr. Figen Ateşci, şöyle konuştu: "Depresyona giren bir kişi umudunu kaybetmiştir. Kendisini değersiz, içinde bulunduğu çevreyi anlamsız hissedebilir. Bu durum ruhsal bir acı gibi tanımlanabilmektedir. Sıklıkla halsizlik, okul ve işte başarısızlıklar, sorumluluklarını yerine getirememe, yeni işlere girişmekte isteksizlik, uykusuzluk, cinsel alışkanlıklar ve iştahta değişiklik görülür. Okuduğunu ya da konuşulanları anlama gibi konsantrasyon gereken durumlarda dikkati yoğunlaştıramama ve unutkanlık oluşur. Kişi basit şeyler üzerinde bile seçim yapamaz, kararsızlık gösterir. Bazen baş, karın, eklem ağrıları, çarpıntı, nefes darlığı gibi bedensel yakınmalar tabloya eşlik eder."

Depresyon sonrası hem erkek hem de kadınlarda cinsel istekte azalmanın ön sıralarda yer aldığını belirten Ateşci, sözlerine şöyle devam etti: "Kadınlarda depresyon sırasında adet düzensizlikleri, orgazm sorunları görülebilmektedir. Erkeklerde ise erektil disfonksiyon diye adlandırılan sertleşme bozukluğu görülebilmektedir. Depresyondaki hastalarda kendini yetersiz görme, suçlama, ümitsizlik ölüm ve intihar gibi olumsuz düşünce görülebilir. Kişiler çocuklarına, eşlerine karşı hiçbir şey hissetmezler ve intiharı tek çıkar yol olarak görebilirler. İntihar vakaları, tedavi olmayan ya da yetersiz tedavi alan hastaların yaklaşık yüzde 15'inde görülebilmektedir."
Yapılan araştırmalarda her 5 kadından birinin ve her 10 erkekten birinin yaşamı boyunca bir kez depresyon geçirdiğini ortaya çıkardığını belirten Doç.Dr. Figen Ateşci, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kadınlarda depresyonun görülme sıklığı erkeklerdekinin iki katıdır. Kadınlarda depresyonun daha sık görülmesinde, hormonal faktörler, hamilelik, düşük yapma, doğum sonrası dönem ve menopoz rol oynayabilir. Her yaş grubunu etkileyen depresyon, genellikle 20 ile 50 yaşları arasında ortaya çıkmakla birlikte çocuk ve gençlerde de sık görülür. Erişkinlerden farklı olarak, okul korkusu, anne ve babadan ayrılamama, okul başarısında düşüklük, kavgacılık, baş kaldırma gibi bir tablo sergilenir. Yine yaşlılarda genel nüfusa göre daha sık görülmektedir. Oluş nedenleri arasında biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörler yer almaktadır. Kişiyi strese sokan yaşam olayları, serotonin, noradrenalin düzensizliği gibi biyolojik değişiklik ve kalıtsal özellikler depresyonun ortaya çıkmasına neden olabilmektedir."
Depresyonun tedavisinin mümkün olduğunu, ihmal edildiği takdirde evliliği, arkadaşlıkları ve mesleki kariyeri bozabileceğini belirten Ateşci, sözlerini şöyle tamamladı: "Antidepresan ilaçlar, depresyona neden olan biyolojik değişiklikleri düzelterek tedaviyi sağlamaktadır. Ayrıca kişilerin baş etme becerilerini artıran psikoterapi yöntemleri de tedavide yer almaktadır. Depresyon hastalarının tedaviye verdikleri olumlu cevabın yüksek oranlarda oluşu yüz güldürücüdür. Bu anlamda depresyon belirtisi gösteren bireylerin zaman kaybetmeden ve çekinmeden bir psikiyatri uzmanına başvurması oldukça önemli."