Ezel Akay ( 1961 – …)

Doğum Tarihi : 1961
Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Amerika?da Villanova Üniversitesi?nde tiyatro öğrenimi gördü.
İFR?nin kurucu ortağı olarak film prodüksiyonu sektörüne girmeden önce reklam metin yazarlığı, tiyatro yönetmenliği ve oyunculuğu, yapım asistanlığı ve amirliği yaptı. İFR?nin kuruluşundan bu yana, aralarında son on yılın unutulmazlarından ?İş Bankası-Sağduyu?, ?İş Bankası-Atatürk?, ?Telsim-Çıldıran Müdür? filmlerinin ve son dönemde de ?Kredi Kart-Migros?, ?Mio-Türkiye?ye Doğan Temizlik Güneşi?, ?Pimapen? ve ?Microsoft-Korsan Yazılım? gibi son dönem filmlerinin de yer aldığı 500?den fazla reklam filmine yönetmen olarak imza attı.
1996 yılında Derviş Zaim ile ?Tabutta Rövaşata? filminin yapımcılığını üstlendi. Film yurtiçi ve yurtdışı birçok festivalde ödül kazanırken uluslararası alanda en çok ödül alan yerli film unvanını elde etti. Daha sonra genel yapım sorumlusu olduğu ve yönetmenliğini Yeşim Ustaoğlu?nun yaptığı ?Güneşe Yolculuk? filmi Berlin Film Festivali de dahil yerel ve uluslararası birçok festivalde ödül kazandı. 2001 yılında yapımı gerçekleştirilen ve yönetmenliğini Semir Aslanyürek?in üstlendiği, başrollerini Hülya Koçyiğit, Tuncel Kurtiz ve Aykut Oray?ın paylaştığı ?Şellale? filminin de yapımcılığının yanı sıra filmde bir de rol almıştır. Ezel Akay, 2004 yılında yapımı tamamlanan Ahmet Uluçay?ın yönettiği, yurtiçi ve yurtdışı festivallerde birçok ödül kazanan ?Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak? adlı sinema filminin de genel yapım sorumluluğunu üstlendi.
Ezel Akay, 2004 yılında başrollerini Haluk Bilginer, Özcan Deniz ve Demet Akbağ?ın paylaştıkları, Levent Kazak'ın senaryosunu yazdığı, ?Neredesin Firuze? filmiyle de yönetmenliğini üstlendiği ilk uzun metrajlı sinema filmine imzasını attı.

YÖNETMEN FİLMOGRAFİSİ
Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? – 2005
13. Altın Koza Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması, En İyi Yönetmen Ödülü. 2006
13. Altın Koza Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması, En İyi Senaryo Ödülü. 2006
13. Altın Koza Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması, En İyi Stüdyo Ödülü. 2006
13. Altın Koza Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması, En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü. 2006

Neredesin Firuze? – 2004

YAPIMCI FİLMOGRAFİSİ
Ademin Trenleri – 2007
Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? – 2005
Neredesin Firuze? – 2004
Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak – 2004
Şellale – 2001
Güneşe Yolculuk – 1999
Tabutta Röveşata – 1996

AKTÖR FİLMOGRAFİSİ
Sözün Bittiği Yer – 2007
Ademin Trenleri – 2007
Eve Giden Yol 1914 – 2006
Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? – 2005
Hırsız Var – 2005
Şellale – 2001 …. Callud
Filler ve Çimen – 2001
Yeşil Işık – 2001

“Özcan Deniz'i böyle bir kadroya eklemek riskti”

En çok merak edilen filmlerden “Neredesin Firuze”nin yönetmeni Ezel Akay: “Bu film bir Özcan Deniz biyografisi mi, göreceğiz. Benim böyle bir korkum yok”

Ezel Akay, 70'lerin sonunda sosyalist hareket içinde, Birikim dergisi çevresinde oluşan sol, entelektüel grubun içinde yer alıyordu. Bu grubun mensubu iyi eğitim almış birçok genç
12 Eylül sonrasında farklı sektörlere yöneldi. Çoğu iyi para kazandı. Ama çoğu da yaptıkları işlerde, kapitalist işbölümünde paylarına düşen alanlarda görece ahlaklı kalmayı başardı. Sosyalist tutumlarını bu alanlara sızdırdılar.
Ezel Akay ise bu süreçte, iki arkadaşı ile sinema yapmak amacıyla İFR adlı bir şirket kurdu. Ancak yıllarca sinema yerine reklam filmi çekti. “Ben hâlâ bir solcuyum” diyen Ezel Akay, çektiği bu yüzlerce filme hangi kriterleri uyguluyordu? Bu konu, röportajın ikinci meselesi oldu. Birinci mesele ise bu röportajın yapılış nedeni: Akay ilk filmini hemen hemen tamamladı. Ve bu da, bir Özcan Deniz filmi.

“Songül Ülkü'yü köftecide gördüm, rol teklif ettim”
“Neredesin Firuze” filmi size nasıl teklif edildi?
Özcan Deniz'in o zamanki menajeri arkadaşımızdı. O bizi ona tavsiye etmiş. Anlattığı olay hem tipik, tam Türkiye'de olacak cinsten hem de çok garip bir olaydı. Firuze adında aristokrat bir kadın, batmakta olan bir müzik şirketinin kurtuluşuna neden oluyor. Senaryo çalışmasında belli bir aşamaya geldikten sonra içten olarak istedim bu filmi yapmayı. O zamana kadar hep mesafeli bir tavır içindeydim bu projeye.

Oyuncu seçimini yaparken neden inzivada olan oyunculara yöneldiniz? Mesela Cem Özer ya da Songül Ülkü…
Bir kere ben eski arabaları çok severim. Mobilya alırken de hep eski mobilya alayım, kendim güzelleştireyim isterim. Mesela bir dönemin Amerikan otomobilleri gerçek otomobillerdir. Biraz fazla benzin yiyorlar ama araba dediğimiz şey de onlar, bugünküler değil. Cem Özer de bence Türkiye'nin en iyi sinema oyuncularından biridir. Seçtiği başka kariyerlerde dertleri olmuş olabilir, medyada çizdiği imaj belki hoş olmayabilir ama ben oyunculuğunda bir problem görmedim. Songül Ülkü'ye de bir köftecide rastladım, filmdeki bir karaktere çok uyuyordu, ona da öyle teklif ettim.

Özcan Deniz nasıldı? Sürekli film çekiyor ama hâlâ oyunculuğu tartışılıyor.
Özcan Deniz'i belki Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Cem Özer gibi oyuncuların olduğu bir grubun içine koymak riskliydi. Ama bakalım filmde göreceğiz. Filmdeki bazı sahneler öyle sahnelerdi ki, elimdeki oyuncular iyi olmasa çekemezdim. Bütün oyuncular etkileşim içine girdi ve hepsi daha iyi oynamaya çalıştı.

Demet Akbağ hem “Vizontele Tuuba”nın çekimlerindeydi hem sizin filminizde. Zor olmamış mıdır onun için?
İki filmdeki karakterleri çok farklıydı Demet'in. Önce bizimle sahnelerini çektik sonra “Vizontele”ye gitti.

İlk filminizin bir çeşit Özcan Deniz biyografisi olması rahatsız etmedi mi?
Filmi seyredince hep birlikte göreceğiz bir Özcan Deniz biyografisi mi diye. Hiç böyle bir korkum olmadı.

Bu sezon Türk sineması için bayağı çekişmeli bir sezon olacak, değil mi? Yılmaz Erdoğan'ın “Vizontele Tuuba”sı, Abdullah Oğuz'un “Asmalı Konak”ı, sizinki…
Biz de, diğer iki film de dört milyondan 10 milyona kadar seyirci bekleyebilir. Çünkü Türk seyircisi daha fazla Türk filmi görmek istiyor. Amerikan filmlerinden bıktı, artık kendisini görmek istiyor.

“500-600 reklam filmi çektim, sinemayı erteledim”
Bu şirketi çok uzun yıllar önce kurdunuz. Sinemayı çok sevdiğinizi de biliyorum. Nasıl direndiniz bunca yıl sinema yapmadan, sırf reklam filmi çekerek? Amaç para kazanmak mıydı?
Evet, şirketi kurduğumuzda önce ayakta durmamız gerektiğini fark ettik. Ama reklamla para kazanma operasyonu öyle bir angajman gerektiriyor ki bir süre sonra başka hiçbir şey yapamaz hale geliyor insan. Her çekilen reklam filmi başka bir işe, yeni ilişkiler ağına davet ediyor. Kriz oluyor, para kazanmak gerekiyor, kriz geçiyor, bu sefer daha çok kazanmak istiyor insan. Böyle böyle hayat geçiyor. Bu sırada tabii bir türlü çekilemeyen senaryolar yazılıyor. Ben mesela sekiz-dokuz tane senaryo yazdım.

Peki ilk başladığınızda, hiç tanınmadığınız bir piyasada müşteriler neyinize güvenerek yüksek bütçeli projelerini size teslim ediyorlardı?
Biliyorsunuz, reklam sektörü bir ikna sektörüdür. İşinizi ve kendinizi pazarlamanız gerekir. Ben ilk reklam filmimi “Beğenmezseniz parasını vermezsiniz” diyerek çektim. Vermezlerse çalışıp bu filmin borcunu ödemeye hazırdım. Ondan sonra bana ilk meşhur reklam filmim “on yüz milyon baloncuğu” çektirdiler. İlk defa para kazandım oradan. Geçenlerde 14 sene sonra aynı kızla yeni versiyonunu çektik. Onu da ben çektim. Başkasının çekmesine izin vermezdim zaten.

Sonra reklam filmleri devam etti, öyle mi?
Evet, 500-600 reklam filmi çektim. Dedim ya, bu bir ikna sektörü. İkna etmesini bilmeyen biri, bir ekip bu sektörde yer alamaz. Ama dürüst ve içten olmak da gerekir. Biz, en azından uzun süre, hem içten hem de ikna kabiliyeti yüksek bir performans sergiledik.

'Deterjan reklamı çekmeyi çevreci kaygılarla reddettik'
Siz sol bir gruptan, Birikim çevresinden geliyorsunuz. Solcu arkadaşlarınız sizi eleştirmediler mi reklam sektörüne girdiğiniz için?
Solculukla bu dünyayı bağdaştıramayacaksak hepimizin intihar etmesi lazım. Hem bir dünyada yaşıyoruz hem de başka bir dünya istiyoruz. Bununla yaşamayı öğrenmek lazım. Ahlaki ilkeleri korumak lazım; belki bazı kavramlar, kuramlar gereksizleşmiştir, onları değiştirmek lazım çünkü hızla değişiyor dünya. Ama ben kendimi hâlâ bir solcu olarak görüyorum. Bir yandan da bu dünyada yaşıyoruz, para kullanılıyor, bir değiş tokuş sektörü değil bu. Reklam, iletişim sektörü aynı zamanda. Ve iletişim sektörü hangi dünyada olursa olsun, ister kapitalist dünyada ister sol zihniyetin hakim olduğu bir dünyada, ahlaki problemleri olan bir sektör.

“Bizim hoşgörümüze siz oportünizm diyebilirsiniz”
Şirketinizde belli ahlaki kriterlere uyuyor musunuz? Mesela reddettiğiniz reklam filmleri oluyor mu bir solcu ya da sol bir şirket olarak?
Koyduk ve koyuyoruz aslında. Zamanında koyduğumuz birçok kriteri de değiştirmek zorunda kaldık. Hayatta kalmak bazen daha önemli oluyor. Bazen de fikrin hayatta kalması, şirketin ya da bizlerin hayatta kalmasından daha önemli oluyor. Ama şiddetli bir çelişki içine girmedik fikirlerimizle yaptığımız iş açısından. Artık üniversitelerde “business ethics (iş ahlakı)” diye bir dal okutuluyor. Kapitalizmin içine sol, sosyalist ve hümanist fikirler girdi. Yani bu fikirler kaybolmadı. Kapitalizm ve sosyalizm etkileşiyorlar, birbirlerini dönüştürüyorlar. Aslında kapitalizmde mesleklerin ahlaksızca yapılması gerekir, kâr ve iktidar için. Ama bu da değişti işte. Çünkü kapitalizmin bu niteliğini, yani kriterin sadece kâr ve iktidar olmasını engelleyen bir toplumsal bariyer söz konusu. İşte bu bariyere bizim sahip çıkmamız gerekiyor. Mesela biz hiç politik film yapmadık. Uzun bir süre deterjan filmi yapmadık.

Neden deterjan filmi yapmadınız?
Çevreci kaygılarla yapmadık bu filmleri. Daha sonra bu çevreci fikirler üreticileri de etkiledi, çevreye zararlı maddelere karşı önlemleri sunmak zorunda kaldılar. Tabii biz bu filmleri reddederken yenimiz de biraz genişti, tuzumuz kuruydu. Reddedilen her iş reddedilen bir ilişki anlamına geliyor. O filmi teklif eden ajansın elinde deterjan da oluyor, araba da, peynir de. Ajanslar bozuluyor bir filmi reddetiğimizde çünkü onları ahlaksızlıkla suçlamış gibi oluyoruz.

Politik filmler, parti reklamları da çekmiyorsunuz, öyle mi?
Evet, hiçbir partinin filmini çekmiyoruz. Ama ben kişisel olarak ÖDP için film çektim. Ancak şirketimizin filmi değildi bu. Bir de ırkçı filmler çekmiyoruz.

Türkiye'de ırkçı reklam filmleri oluyor mu?
Tabii, ayrımcı filmler oluyor. Mesela kadınlara karşı ya da Çingenelere karşı. Ama bunlar 15 yıl içinde tek tük gelmiş tekliflerdir. Çünkü solcu olmasa da hümanist fikirlerden etkilenmiş insanlar ajans sahipleri, çalışanları. Ama tabii alınacak bütün tavırları “para kazanma operasyonu” denen operasyon zedeliyor. Hoşgörülü davranmak zorunda bırakıyor insanı. Tabii siz bu hoşgörüye “oportünizm” de diyebilirsiniz.

Kaynak
Türk Sineması Veri Tabanı
Internet Movie Database
Ahmet Tulgar
http://www.milliyet.com.tr/2003/10/04/pazar/paz01.html