Adımı sulara salacağım onların olsun
sonra bir zenci kabilesinde
büyücü kadına çırak duracağım
bıraksın beni koynuna bir ağacın
ordan mantar gibi, ayrık gibi
hayata çıkacağım
uçurum kıyısındaki keçi inadıyla
çift tırnak on parmak kırk göz ve kırklar
cem-i cümle uykudayken sözü uyararak
şaşkın aklımın dört yolunda
el yordamıyla bulduğum yürek sıcağında
ey kayalıklara inen yıldırım
ışıt ve ısıt beni parçala
her zerrem ol yüzümde ol görünsün
ki zahirdir söylediğim harfe düşen ne varsa
üstüme çektiğim gecenin boyu uzun
Nilde bedeviydim, firavun beni boğar
Hindistanda fil eğittim tanır beni sahralar
bilmediklerimden korktum, üşüttü bildiklerim
geceler karanlık mıdır sade, geceler sim
oldu bitti kâhyayım, ben açarım kapsını arzuya
kuyularım yaralıdır Züleyhadan Yusufa
yokuşlara tırmanmak güzel
inmek tepelerden şarkıyla
hasreti kim gömmüş damarlar niye çarpar
çağır gelsin hasreti içinde ne var
kim getirir uzakları, içeriye alan kim
aklımın kapısı durmadan çalınıyor
kopuyor zincir fısıldıyor sokaklar
al çağrılarını haydi git zaman
yaşlı bir afrikayım savaş ve kan
yetersiz bir büyüden ne farkımız var
bir ağır hayatı taşıyorum kollarımda
bir at neye yarar
alıp yelesini rüzgâra vuramıyorsa
(Eylül 2011 Varlık Dergisi?nde yayımlandı)