Ali Yüce

1928 yılında Hatay?ın Yayladağ ilçesi Hisarcık köyünde doğdu. Düziçi Köy Enstitüsü?nü bitirdikten sonra Anadolu?nun çeşitli köylerinde ilkokul öğretmenliği yaptı. Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü?nü yeterlik sınavlarını dışardan vererek diploma aldı. Çeşitli liselerde İngilizce öğretmenliğiyle eğitim alanındaki hizmetini sürdürdü. İlk şiiri 1956?da Yücel dergisinde yayımlandı. Daha sonraki şiirleri Yeditepe, Türk Dili, Soyut, Sanat Rehberi dergilerinde çıktı. Yaşadığı çevreyi, toplumsal sorunları yer yer taşlamaya yönelerek yergi ve eleştirinin ağır bastığı toplumcu şiirleriyle tanındı.

OLMACA

Ben çocuk olsaydım eğer
Kav çakmak satardım
Bulut amcalara
Pamuk şekeri alırdım yerine
Patlamış mısır alırdım

Ben çiçek olsaydım eğer
Hiç saksı giymezdim ayağıma
Ödünç kanat alırdım
Güvercin teyzemden
Barış uçardım üstünüze

Ben ırmak olsaydım eğer
Altıma saklamazdım ayaklarımı
Öyle yaklaşmazdım denize
Düşmana yaklaşır gibi
Sürüne sürüne

Ben tüfek olsaydım eğer
Patlamazdım kimsenin üstüne
Bir tetiğimden utanırdım
Bir de eğri parmağından
İnsan amcaların

Kapak: Arifiye Köy Enstitüsü imece usulü inşa ediliyor. 1940

Çağdaş şiirimizin önemli adlarından biri olan Ali Yüce, 76 yaşında bir ulu çınar. Ama şiirinden akan bala bakarsak, çoğumuzdan da daha genç.Ali Yüce 1928 yılında Hatay?ın Yayladağ ilçesi Hisarcık köyünde doğmuş. Kendi yaşam öyküsünü anlatırken, ?Doğar doğmaz başladı kavgam? diyor.

?On sekiz yaşıma dek köyde çobanlık, ırgatlık yaptım. Keçileri kurt boğdu, kötü söz yedim, sille yedim. Bir kilo unluk için sabahtan akşama dek sırtımda taş çektim. Kök sürdüm kör kazma ile. Bir hasır parçasının üstünde başladı öğrenimim. Öte dünyayı karış karış dolaştım. Hatay Fransızlardan kurtarıl­dığı zaman, Atatürk?ü öğrendim. Türk olduğumu öğren­dim.Yeni abc ile köyümde açılan ?Gece Mektebi?nde tanıştım. Okuma yazmayı öğrendim. Şapka giyme kam­panyasında şapka alacak yirmi beş kuruşum olmadığı için çerçi kağıdından şapka yapıp giydim. Hocadan doyasıya falaka yedim. Öte dünyadan kaçıp bu dünyaya ayak bas­tım. Hem davar güttüm hem ilkokulu dışardan bitirdim. Düziçi Köy Enstitüsü?ne kaçarak gittim.?

Köyden kaçarak Düziçi Köy Enstitüsü?ne girişinin dünyaya gerçek gözlerini açışı olduğunu söylüyor Ali Yüce:

Yıl 1946

Düziçi Köy Enstitüsünde

Bu dünyaya ayak bastım ben

Ekmeğime ışık sürdü Tonguç

Eşitlik özgürlük sürdü beynime

Bin yıllık uykudan uyandım

Bir gramcık bilgi için

Tırmanmadık yokuş koymadım ben

Saç döktüm ömür tükettim

Öğrenmeye doymadım ben

Ali Yüce, Anadolu köy yoksullarının karşılaştığı sömürü ve zulmü kendi öz deneyimi ile öğrenmiş. Bir daha da ne unutmuş, ne de affetmiştir. O, özgün şiirselliği ile bunu şöyle dile getiriyor:

?Oğlak çobanı iken henüz ot yemeyi bile beceremeyen bir oğlak, ağanın ekinine girmişti. Hemen koşup çıkar­mıştım. Ama kaşla göz arasında ağa at üstünde yetişip beni kırbaçlamıştı. Yetmiş yaşıma geldim; çektiğim bütün çile­leri, sıkıntıları, acıları, unuttum ama o derebeyi kalıntısının kırbacını unutmadım. Kırbacın kabarttığı boynum hep ağrıyor. Ölünceye dek de ağrıyacak.?

Ali Yüce, 1951 yılında Köy Enstitüsünü bitirdikten sonra, Hatay ve çevre köylerinde on yıl boyunca ilkokul öğretmenliği yaparken boş zamanlarında İngilizce çalıştı. 1961 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü?nün İngilizce Bölümü?nü yeterlik sınavlarını dışardan vererek bitirdi. Daha sonraki yıllar boyunca çeşitli liselerde İngilizce öğretmenliği yaptıktan sonra, 1977 yılında emekli oldu.

İlk şiiri 1956?da Yücel dergisinde yayımlandı. Daha sonraki şiirleri Yeditepe, Türk Dili, Soyut, Sanat Rehberi dergilerinde çıktı. 1975 yılından bugüne dek yirmi kitabı yayınlandı. Bunların arasında denemeler, iki roman ve şiir kitapları var. Bir çok yapıtı ve şiiri yurt içinde ve yurt dışında ödüller kazandı. Kendisine Edebiyatçılar Derneğinin onur ödülü verildi.

Damar dergisinde çıkan bir yazısında Adnan Binyazar haklı olarak, Ali Yüce?nin bir başka yazarı tanıtırken kullandığı şu sözlerin en çok kendisine yakışacağını belirtiyor:

?(Ali Yüce?nin) şiirinin eksenini toplumcu gerçekçilik oluşturur. (Ali Yüce), sanat yaşamı boyunca Anadolu insanının acılarını, sevinçlerini, umut ve özlemlerini, sömürülüşünü, ezilmişliğini, özgürlük ve mutluluğa susamışlığını çağdaş bir aydına yakışır biçimde dile getirmiştir. Çok doğaldır ki bunun faturasını çilenin her türlüsünü göğüsleyerek ödemiştir. Onun şiirinde çalış­mak, emek ve emekçi, emeğin alın teriyle kazanan, üreten, yaratan halk en yüksek yere oturur. (Ali Yüce), toplumsal gerçekleri yansıtırken keçe tadında kuru sav­sözlerin (sloganların) tuzağına düşmemiştir. Halktan, toplumdan aldığını gene halka vermiştir. Ama gerçek­leri şiir mahzeninde mayalandırdıktan, sözcüklere ?bay­ramlık giysiler giydirdikten? sonra..?

Ali Yüce?nin ?Atatürk Aydınlığını Karanlıkçı Dişler Kesmez? adlı kitabında yer alan şiirlerinde, kısa bir süre öncesine kadar yarım aydınlarımız arasında moda olan postmodernizm denilen çarpık felsefeye; ortaçağ karanlığına öykünen irtica ve o temelde yükselen burjuva politikacılığına; başkasına söz hakkı tanımaz ve giderek saldırganlaşan küresel emperyalizme karşı çıkış ve direniş ana temaları oluşturuyor. Tutkunlukla bağlı olduğu Atatürk aydınlanmacılığı, laiklik ve ulusal bağımsızlık savunusu ise onun yaşam felsefesinin köşe taşları.

Postmodernizm denilen felsefenin, tarihin çöplüğünden çıkardığı eski ve yıpranmış görüşleri yepyeni ve çok değişik görüşlermiş gibi sunmasını sergilerken şöyle yazıyor:

İnsan yapımı

Ama insana uzak

Gözle işitilip kulakla görülen

Postmodern şiirler

Çok okunup çok satıyormuş duydum

Ben bu şiiri yazarken

Gözlük taktım kulağıma

Yeni bir eskici oldum

Küreselleşmeyi kutsallaştıranların ağız pelesengi ettikleri ?küresel köy? sözünü elden ve halden geçirip şunları söylüyor Ali Yüce:

Yuvarlak bir köy mü artık

Küçücük ufacık

Mimi minnacık bir köy mü

Kıtalar birer mahalle

Birer sokak mı ülkeler

Küresel emperyalizmin

Altın dişli köpeği

Bir ucundan havlasa dünyanın

Öte ucundan duyulacak

Çağımızın en saldırgan

En ısırgan düzeni

Yuvarlak köyde kurulacak

Ortaçağ geriliğine öykünen mürteciler ve burjuva demokrasisini bu temelde oy toplamaya dönüştüren politikacılar da Ali Yüce?nin oklarından nasibini alıyor:

Elinde kara bir bayrak

Işığa meydan okuyor bizimki

Dörtnala koşuyor ortaçağa

Beyni küçük kafası dar

Kimse döndüremez onu

Cehalet patenti var

Ali Yüce?nin şiirlerini kimin için yazdığı da dizelerinden görülüyor:

Kışın soğuğunda

Seni ben ekerim buğday

Ben biçerim yazın sıcağında

Döven benim seni savuran ben

Bir kap yemek

Yarım ekmek kuyruğunda

Gene benim en çok bekleyen

SAKLA BENİ ANNE

Sen ninni söylerken anne
Ak güvercinler evimize
Gelinböcekleri konuyor
Saçımın tellerine
Sen masal söylerken anne
Mor menekşeler açıyor sesinde
Yüzünden kalkan kelebekler
Yavaşça konuyor kirpiklerime
Sen ninni söylerken anne
Başucumda mı uykum
Yastığımın altında mı
Söyle girsinler gözlerime
Söyle şu kedilere anne
Miyavlamasınlar eğri büğrü
Oyuncağımı korkutmasınlar
Girmesinler düşüne
Yumuyor gözlerimi gizli bir el
Yüzünü göremiyorum anne
Sar beni sakla beni
Sıcak sevgiler içine
Tavan nere gitti anne
Nere gitti evimizin duvarları
Daya ellerini anneciğim
Kediler düşmesin üstüme