Ulusal Egemenlik Ne Demek ve Ne Durumda * Ülgen Zeki Ok

Ulusal Egemenlik' ne demek ve ne durumda?

Nisan 20th, 2014

Cumhuriyetin, laikliğin, hukuk devletinin ve ulusal bütünlüğün tehlikede olduğu bir 23 Nisan günü yaklaşırken, 'ulusal egemenlik' kavramının tarihsel sürecine rahmetli Prof. Dr. İsmet Giritli'nin notlarının yardımıyla bir göz atalım…

Geçmişte kralların iktidarlarını Tanrı'nın kutsal iradesinden aldığına inanılmış, onlara 'ilahi' bir güç atfedilmiş. İslam devletlerinde de iktidarların gücü İslami kurallarla pekiştirilmiş; padişahları aynı zamanda 'halife' olan Osmanlı İmparatorluğu'nda olduğu gibi…

Egemenlik kavramının Fransızcadaki karşılığı 'souverainete' kökünü, Latincede 'en üstün iktidar' anlamına gelen 'superanus'ten alıyor. Kavramı ilk tanımlayan Fransız hukukçusu Jean Bodin 16. yüzyılın sonunda yayınladığı 'Devletin Altı Kitabı – Les Six Livres de la Republique' adlı eserinde, egemenliği, 'bütün vatandaşlar ve tebaa üzerinde kanunla kısıtlanmayan en üstün iktidar' olarak tanımlamış.

İktidarın meşruluk kaynağının gökyüzünde değil, yeryüzünde ve toplumda aranması gerektiğini söyleyen Rousseau'nun bu düşüncesi 1789 Fransız İhtilali'ni tetiklemiş; 'ulusal egemenlik' kavramı bir anayasa ilkesi olarak önce Fransız hukukuna girmiş ve ardından birçok ülkeye yayılmış.

'Ulusal egemenlik' ilkesi Anadolu 'da kendini ilk kez Amasya Genelgesi'nde “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” şeklinde göstermiş, ardından Erzurum Kongresi'nde 'milli iradeyi egemen kılmak' eylemi benimsenmiş… 'İrade-i Milliye' ve 'Hakimiyet-i Milliye' gazeteleri ile dünyaya duyurulan ilke, 23 Nisan 1920′de kurulan Büyük Millet Meclisi'nin temel dayanağı olmuş. 1921 Anayasası'nda “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, idare usulü halkın kendi kendini idare etmesi esasına dayanır” şekli ile ifade edildikten sonra 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarımızda korunmuş.

Günümüzde durum ne?

Fransa'da doğan ve Anglosakson Demokrasisi'nde yer almayan 'ulusal egemenlik' kavramı, bugün daha çok 'demokrasi idealini'; yani 'siyasal iktidarın kaynağının halkta olduğunu' ifade etmek için kullanılıyor. 'Mutlak ve sınırsız bir iktidar' olarak 'klasik egemenlik' kavramı ise günümüzün yasama, yürütme ile yargı arasındaki 'kuvvetler ayrılığı' ve 'hukuk devleti' ilkeleriyle çelişmekte…

Egemenliğin modern karşılığı olan 'kurucu iktidar' kavramı 'anayasayı yapan iktidar' anlamına geliyor. Bugün Türkiye'de kurucu iktidar; 1982 Anayasası'nın 4. maddesinde ifade edilen 1., 2. ve 3. maddeleri dışında diğer tüm maddeleri değiştirebilme yetkisine 'hukuken' sahipken, Cumhuriyetin temel nitelik ve gereklerini oluşturan ilk üç maddeyi değiştirmeyi teklif bile edemiyor.

Atatürk'te 'ulusal egemenlik' düşüncesi ilk kez harp okulu yıllarında okuduğu Namık Kemal kitapları ile başlar ve çıkardıkları gazete nedeniyle ceza alır. 1908 Islahat Hareketinden önce Selanik'te gizli bir arkadaş toplantısında “Bu ülkeyi yükseltecek idare cumhuriyettir” sözleri ile geleceğe yönelik düşüncelerini açıklayan Atatürk, 24 Nisan 1920'de ise şöyle seslenir:

“Ulusumuz hiç kimsenin iznine gerek görmeden ve izin vermeyenlere karşı isyan ederek ulusal egemenliğini almıştır.”

Atatürk'ün 'Haftanın Sözü' olarak Başbakan Erdoğan'a da bir mesajı var:

“Bu kadar acı tecrübeyi geçiren milletin, bundan sonra egemenliğini bir kişiye vermesi kesinlikle mümkün olmayacaktır.