TALİP APAYDIN'IN ARDINDAN * Kemal Kocabaş

8 Ekim 2014, Çarşamba, 9:19

Talip Apaydın, 1926 yılında Ankara Polatlı Ömerler köyünde, yoksul bir halk çocuğu olarak hayata “merhaba” der. Cumhuriyetin aydınlık eğitim kurumları Çifteler Köy Enstitüsü, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü ve sonra da Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünde kanatlanır, dünyası değişir. 88 yıllık yaşamı boyunca öğretmen, yazar, şair ve Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurucusu bir aydın olarak yüreği ve kalemini Türkiye'nin aydınlık geleceğine adar. Apaydın Öğretmenimiz, 27 Eylül 2014 günü Ankara'da vefat etti ve 30 Eylül 2014 günü de dostları, Ankara'da Karşıyaka mezarlığında onu sonsuzluğa uğurladı. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED), 2009 Mustafa Necati Öğretmenlik Onur Ödülü sahibi ve çıkarmakta olduğumuz Yeniden İmece dergisi yazarı olan Talip Apaydın, “Apaydın” bir insan olarak yüreğimizde ve beynimizde hep onurla yaşayacak…

İlkokul yıllarımda okuma yazmayı kavradığımda Köy Enstitülü babamın kitapları dikkatimi çekmeye başlamıştı. Zaman zaman onları karıştırır, yazarlarını merak ederdim. Talip Apaydın'ın tarımda makineleşmeyi ve insanı anlattığı ilk romanı “Sarı Traktör”, o yıllarda tanıştığım ilk kitap adlarındandı. Daha sonra Apaydın Öğretmenin “Yarbükü, Ortakçılar, Yoz Davar, Tütün Yorgunu, Emmioğlu” kitaplarıyla karşılaştık. Bu kitaplar köyü anlatıyordu. Köydeki emek sömürüsünü ve köy gerçeğini, sorunlarını bize aktarıyorlardı. Anlatılan çevre yabancımız değildi. O ilk gençlik günlerimde, kitaplarda anlatılan ağalarla, bizim köydeki ağaları karşılaştırırdım. Kitapta anlatılanlarla gerçeği özdeşleştirirdim. Beynimde, yüreğimde ilk adalet, eşitlik fırtınaları ortaokullu yıllarda bu kitaplarla bir değere dönüştü. Daha sonraki yıllarda Köy Enstitülü yazarlar, Orhan Kemal, Yaşar Kemal bizim kuşağın toplumsal gerçeklerle tanışmamızın çok önemli kaynakları oldular.

Babamın kütüphanesinde bulunan Sarı Traktör'ün yazarı Sayın Talip Apaydın ile, 1997 yılında İzmir'de Dokuz Eylül Üniversitesi ile İZÜNİDER'in, UNESCO'nun 100. Doğum Yılı nedeniyle “Hasan Ali Yücel Yılı” ilan etmesi nedeniyle düzenledikleri sempozyum kokteylinde tanıştık. Sonra 2001 yılında İzmir'de Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneğini (YKKED) kurduk. Şubat 2002'de Hasan Ali Yücel anma etkinliğinde Talip Apaydın konuğumuz oldu. Panel öncesi hep birlikte olduk, türküler söyledik, söyleştik. Sonraki yıllarda “Ruhi Su Köy Enstitüleri ve Müzik Eğitimi” panelinde beraberliklerimiz oldu. Fakir-Der'in Burdur'da düzenlediği Fakir Baykurt anma etkinliğinde ve akşam yemeğinde beraberdik. 1940'lı yıllara dair yaşanılanları anlattı bize ve sonra da zeybek oynamıştık. Muğla Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde düzenlenen Köy Enstitüleri panellerinde değişik tarihlerde, daha sonra YKKED-Balıkesir Şubesinin düzenlediği Körfez buluşmalarında beraber olduk. Burhaniye Belediye Başkanı ile birlikte Burhaniye'de 2006 yılında “Talip Apaydın Ormanı”nınaçılışını birlikte yapmıştık. 2009 yılında İzmir'de düzenlenen Köy Enstitüleri 69. Kuruluş-Kutlama etkinliğinde açılış konuşmam vardı. Bir başka tarzda konuşma yapmak istemiştim. Sayın Talip Apaydın'ın Köy Enstitülü Yıllar kitabındaki “Bayramlarda Çalışırız Bayramlar İçin” adlı o görkemli öyküyü okudum. Salonda 300 kişi vardı ve çıt çıkmıyordu. Öykü bittiğinde alkışlar arasında Köy Enstitülerine ve Talip Apaydın Öğretmenime selamlar uçuruyordum.

2003 yılında dernek olarak “Yeniden İmece Dergisi”ni çıkarmaya başlamıştık. Bu derginin yazarları arasında 1961-1970 yılları arasında 112 sayı çıkan “İmece Dergisi” yazarları da olmalıydı. Sayın Talip Apaydın ile bir başka buluşma, bu anlamda Yeniden İmece platformunda olmuştu. Köy Enstitülüler ve yeni kuşak “Aydınlık Türkiye” arayışında artık beraber yürüyorlardı.

Talip Apaydın; her şeyden önce bir Köy Enstitülüydü, yaşamındaki temel dinamiği enstitü gerçeğiydi. Çifteler'de ilk kez çatalı, kaşığı, yatağı olur. İlk kez düzenli üç öğün yemeğe kavuşur. Arkadaşlarıyla birlikte üretmenin coşkusunu yaşar. “İş İçinde Eğitim” ilkesiyle yaşama dönük bilgiler edinir, üretir. Kafasında şekillenen bilgi, ellerinde üretime dönüşür. İlk kez kitaplarla, klasiklerle tanışır. Talip Apaydın 1963 yılında İmece Dergisi'nin 31. Sayısında “Köy Enstitülü Yıllar” başlıklı yazısında “… Maksim Gorki, Panait İstrati, bizden Sadri Ertem, Sabahattin Ali gibi konularını toplumun alt katından alan hikayeciler, romancılar en çok sevdiğimiz yazarlardı” diyerek, enstitülerdeki kitap okuma, tartışma saatleri ve işlevselliğini bize taşır. İlk kez bir çalgı çalmaya başlar. Müziğin gizemi ve yaratıcılığı ile tanışır. Demokrasi ve eğitim gibi iki evrensel değeri enstitüde içselleştirir, neden? niçin? diye sormaya, kendisi de düşündüklerini yazmaya başlar. Başka enstitülerin kurulması imecesine katılır. 1965 yılında İmece Dergisi'nin 55. sayısında “Köy Enstitülü Yıllar-Son Kış” yazısında, Hasanoğlan'ın son aylarında müzik ve sanat eğitiminde geldikleri noktaya ait çarpıcı değerlendirmeler öne çıkar: ” …Keman konçertolarına bayılırdık. Mendelsson, Beethoven, Mozart konçertolarını nerdeyse ezberlemiştik. Ana temlerini sık sık mırıldanırdık. Kemanla çalışırdık. Ben armoni dersinde fazla sıkılıyordum. Müziğin cebiri gibi bir şeydi… Köy Enstitüleri Dergisinde, Varlık'ta, Doğuş'ta, Yücel'de tek tük yazılarım yayınlanıyordu. Bu alanda gelişecektim. Hatta ileride romanlar yazacaktım… Biz son sınıfta iken tiyatro çalışmalarımız çok gelişkindi. Öğretmenimiz Mahir Canova'nın yönetimi altında Gogol'un Müfettiş'ini oynamıştık…” 1950-1960 arasında DP tutuculuğuyla bir öğretmen olarak savaşır. İyiden, güzelden yana bir dünyanın varlığına ve emeğin en yüce değer olduğuna inanır. Düşündüğü, kurguladığı, gözlemlediği yaşam kitaplara, şiirlere taşınır. Enstitülerde elde ettikleri demokratik tutum ve kazanımlarla enstitülü arkadaşlarıyla TÖS'ü kurarlar. Demokratik öğretmen hareketinin önünü açarlar. 1970-1980 arasında yaşamın her alanında yazarak, konuşarak demokratik mücadelenin içinde yer alırlar. 1980 sonrası yine düşündüklerini ifade eden, demokratik bir Türkiye çabalarının içerisinde yer alır. Günümüzde de Cumhuriyetin tüm kazanımlarının örselenmesinden duyduğu öfkeyi Yeniden İmece Dergisinde yazılarına yansıtır. Yazılarında “Biz Buna Layık Değiliz” diyerek haykırış, uyarı, emeklerin boşa çıkmasından duyduğu rahatsızlık vardır. “Türkiye'nin bunca yıldır geri kalmışlıktan, sömürülmekten kurtulamaması doğruca eğitim yüzünden. Çünkü yanlış eğitim, yanlış insan yetiştirir” diyerek üzüntülerini yazılarına aktarır.

Talip Apaydın'ın kaybı sonrası Doğan Hızlan Hürriyet gazetesindeki 1 Ekim 2014 tarihli köşesinde, “O kuşak yazarlar, gerçek Anadolu'yu, sahih Anadolu insanını yazdılar. Meşekkat kavramını inanca dönüştürdüler, Türk Edebiyatında yeni bir gerçekçilik yolu açtılar” ifadeleriyle Talip Apaydın ve enstitülü yazarları anlatır. Can Dündar da Cumhuriyet Gazetesinde 30 Eylül 2014 tarihinde Talip Apaydın'ın kaybı sonrası yazdığı yazıda, “Talip'in babası koşup geldi bir sabah: “Siz burada kızlarla beraber mi yatıyorsunuz?”, “Hayır baba; ne münasebet?” Talip anladı köyde konuşulanı… Toprak sahibi ağa, uyanan bilinci ve başına geleceği fark etmiş, softayı seferber etmişti. Sonuç alması gecikmedi. “Kız erkek bir arada olamaz” diyen zihniyet, kapattırdı Köy Enstitülerini… Yerine imam hatip kursları açılmasına izin verildi. Yine de binlerce köy çocuğunun hayatı değişti enstitülerde… 17 bin köy öğretmeni yetişti. Devrimin ışığı kırlara yayıldı. Çırpı bacaklı öksüz Talip'ten, Talip Apaydın gibi, 30 yıllık bir öğretmen, aydınlık bir yazar doğdu. Daha niceleri Türkiye'ye umut oldu… Geçen gün kaybettik Talip Hoca'yı… Tam da öldüğü gün çıkan bir gazete, “Karma eğitim tacizi tetikliyor” diyordu manşetten; 70 yıllık bir gözbağıyla…”Apaydın” göçerken “Kapkara”, arkasından son kalan ışıkları söndürüyordu” ifadeleriyle Talip Öğretmenin yaşadıklarıyla günümüz bağlantısını kuruyordu.

Apaydın, Köy Enstitüleri gibi dönüşümcü ve üretici bir eğitim sistemine duyduğu özlemi yaşamı boyunca hep ifade etti ve yüreği de aklın ve bilimin egemen olduğu bir Türkiye için hep çarptı. “Apaydın bir Türkiye” özlemiyle Talip Öğretmenimizi selamlıyoruz.