Soma Faciası ve Kıssadan Hisse * Mehmet Hekim

Geçtiğimiz hafta ilimiz Soma ilçesindeki kömür madeninde çıkan yangın nedeniyle çok sayıda madencinin ölümüyle sonuçlanan facia bırakın ülkemizi tüm dünyayı yasa boğdu. 301 işçimizin yaşamını yitirmesi hayatını tadını tuzunu hayatın anlam ve sevincini kaçırdı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş ve madencilik faciası olarak kayıtlara geçti. Soma Holding şirketlerinden Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilen maden ocağında, patlamaya elektrikli ekipmanların sebep olduğu iddia edildi. Yangın, vardiya değişimi sırasında meydana geldi ve 787 işçi patlama sırasında yer altında kaldı. Enerji Bakanı Taner Yıldız, 17 Mayıs 2014 tarihinde yaptığı açıklamada, toplamda 301 kişinin hayatını kaybettiğini ve içeride kimse kalmaması sebebiyle kurtarma çalışmalarının sona erdiğini açıkladı. Hala ölü sayısı ile ilgili rakamlar tartışılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi, ilgili madenin güvenliğinin araştırılması teklifini facianın gerçekleşmesinden yalnızca yirmi gün önce reddetti. Facianın gerçekleşmesinden sonra Türkiye'de üç günlük ulusal yas ilan edildi. İçimiz bu acıdan dolayı hala kanıyor acıyor. Yüzlerce işçimizi kaybetmenin acısını ancak yaşayan bilir. Yattıkları yerler cennet olsun.
******************************
Büyük İskender, felsefenin duayeni sayılan Aristo'ya bir mektup yazar.
''Zaptettiğim topraklardaki insanları tahakküm altında tutabilmek için neler yapmalıyım? ''
1- Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?
2- Ülkenin ileri gelen insanlarını hapse mi atayım?
3- Ülkenin ileri gelen insanlarını kılıçtan mı geçireyim?
diye Aristo'ya görüşünü sorar.
Aristo'nun cevabı:
1- Sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar,
2- Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar,
3- Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar.
Çözüm olarak şu nasihati verir:
''İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin,
Birbirleriyle savaşınca hakem olarak kendini kabul ettireceksin, ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın. ''
**************************
Bir tavşan önüne bir daktilo almış, tak tuk tak tuk birşeyler yazıyor. Oradan geçen bir tilki:
– Hey tavşan, ne yazıyorsun? – Doktora tezimi yazıyorum.
– Ha öyle mi, çok güzel, ne hakkında? – Tavşanların tilkileri nasıl yedikleri hakkında.
– Yok canım, olur mu öyle şey, hiç tavşanlar tilki yerler mi?
– Olur canım, gel istersen, sana ispat edeyim. Beraberce tavşanın yuvasına girerler. Biraz sonra tavşan tek başına çıkar ve yine daktilosunun başına geçer, tak tuk birşeyler yazmaya devam eder. Daha sonra oradan geçen bir kurt, tavşanı görür. – Hey tavşan, ne yazıyorsun? –
Doktora tezimi. – Ne hakkında?
– Tavşanların kurtları yemesi hakkında.
– Yayınlamayı düşünmüyorsun herhalde, buna kim inanır?
– Gel istersen göstereyim… Yine beraberce yuvaya girerler. Tavşan biraz sonra tek başına dışarı çıkar. Tavşanın yuvasını merak mı ettiniz?
Manzara şudur: Bir köşede tilkinin kemikleri… Bir köşede kurdun kemikleri… Diğer köşede ise bir aslan, kürdanla dişlerini temizliyor!