Nasıl Birleşiriz? * Ülgen Zeki Ok

Taksim'de filizlenen olaylar toplumdaki kutuplaşmayı gözler önüne sererken, farklı grupların nasıl birleşebileceğinin de sinyallerini verdi.

Görünüşte, bir tarafta iyi eğitim görmüş, bilimi referans alan, kolay inanmayan, gerçeği araştırmaya eğilimli, bir lidere gereksinim duymayan, doğaya ve sanata önem veren, esprili bir grup vardı. Diğer taraftaysa eğitimli olsa bile dini referans alan, kolay inanan, lideri izlemeye eğilimli, sanat konusunda fazla duyarlı olmayan insanlar…

Ama Gezi Parkı'nı savunanlar bazı ezberleri bozdu. AKP'yi, 'serveti ve iktidarı yanlış kullanmakla, zengin ile yoksul arasındaki uçuruma ve sosyal adaletsizliğe duyarsız olmakla' suçlayan İhsan Eliaçık'ın 'Antikapitalist Müslümanlar Grubu' direnişçilerin içinde yer aldı. Bu kişilerin benimsediği 'Gerçek İslam'ın 'bölücü' değil 'birleştirici' olduğu; diğer direnişçilerle aradaki benzerliklerin, farklılıklardan çok daha fazla olduğu çıktı ortaya. Erdoğan'ın iddialarını yalanlayıp, “hiçbir taciz görmediklerini” bildiren türbanlı bir kızımızın verdiği “İnsanları lütfen ikiye bölme” mesajı da çok anlamlıydı.

Bu iki grubun daha iyi anlaşması, birbirine daha hoşgörü ile yaklaşması ve bir arada uyum içinde yaşayabilmesi için neler yapılabileceğini düşünürken, bugünlere nasıl geldiğimizi irdelemekte yarar var.

Cumhuriyetin ilk yıllarını anımsayalım: Bir tarafta modern batı standardında eğitim almış küçük bir azınlık, diğer tarafta din ağırlıklı eğitim almış bir grup ve cahil bırakılmış okuma yazma bile bilmeyen çoğunluk… “Asıl savaş şimdi başlıyor” diyerek eğitime el atan Atatürk'ün ilk işi “Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası” ile okulların tümünü laikleştirerek bir çatı altında toplamak oldu. Ardından ilk hedefleri belirledi: “Bütün köylüye okumak, yazmak ve vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafi, tarihi, dini ve ahlâki bilgi vermek ve dört işlemi öğretmek”. Bu hedeflere ulaşabilmek için planladığı köy enstitüleri çok başarılı olsa da, çıkarları halkın aydınlanmasıyla çatışanların istekleri doğrultusunda kapatıldı ve zamanla yerlerini imam hatip okulları aldı. Son yıllarda İngilizce eğitim veren yükseköğretim kurumları sayısındaki patlama da ayrışmayı körükledi.

'Eğitim' nasıl olmalı?

Eğitim artık, güçlü olanların kendileri gibi bireyler yetiştirmelerine yönelik bir yapboz tahtası olmaktan çıkarılmalı. İleri ülkelerde uygulanan en gelişmiş sistemler temel alınıp Türkiye koşullarına uyarlanarak, toplumdaki bölünmenin önüne geçilebilir. Gerek imam hatip liselerinde, gerekse İngilizce eğitim yapan yükseköğretim kurumlarında ayrışmayı önleyecek düzenlemeler yapılabilir. 'İmam' olamayacak kız çocuklarının 'imam yetiştiren' okullara gitmesi garipliğine son verme gibi…

Özellikle kız çocuklarının iyi eğitim almaları toplumun farklı kesimleri arasındaki uçurumun kapatılması açısından çok önemli. Dünyayla bütünleşebilmek için İngilizce ve bilgisayar kullanımı anaokulundan itibaren öğretilebilir. 'Sorgulayan, araştıran, keşfeden, tartışan, öğrendiklerinden yararlanan, yaratıcı, sanata duyarlı” öğrenciler yetiştiren bir eğitim sistemi toplumu bütünleştirmekle kalmaz, Türkiye'ye çağ atlatır.

Gezi Parkı olayları başka hangi sonuçları getirdi? Erdoğan'ın gerçek yüzü ve donanımsızlığı iyice ortaya çıktı; karizması hem yurt içinde, hem yurt dışında çok derin çizikler yedi. Olayı Gezi Parkı'na indirgeme çabaları sonuç vermeyecek; politik sonu yaklaşırken, yanında kimleri götüreceği merak konusu, artık… Yeteneklerini ve cesaretlerini sergileyen gençlerin güçlerini kanıtlaması, karamsarların bile yüreğine su serpti. Herkesin özeleştiri yapması, geçmişte yaptıkları yanlışları tekrarlamaması gerekiyor. Bu arada Silivri'yi unuttuk; orada haksız yere yatanları da hatırlayalım, lütfen…

Haftanın sözü: “Eğitim bir halkı; önderlik etmesi kolay, öne katıp sürüklemesi güç; yönetmesi kolay, köleleştirilmesi olanaksız hale getirir.” Henry Peter Brougham

Not: BAL'dan ağabeyim eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'e acil şifalar dilerim.