Milas Tarihi

Milas, en az 5 bin yıllık geçmişi ile bir tarih ve kültür kentidir. İlkçağlarda Milas Anadolu?nun Güneybatısında hüküm süren Karya Uygarlığının en önemli kentiydi. Tarihte iki kez, Karya?ya ve Menteşe Beyliğine olmak üzere, başkentlik yapmıştır. Milas?ta Karya, Roma, Bizans, Selçuklu Menteşe ve Osmanlı uygarlıkları hüküm sürmüştür. Bugün Milas ve çevresinde bu uygarlıklardan kalma çok sayıda tarihi eser bulunmaktadır. Milas?ta geçmişte 27 antik kent kurulmuş ve bu şehirlerden bugün ayakta kalan İasos, Labranda, Euromos ve Herakleia antik kentleri gezilip görülebilecek olan ören yerlerimizdir. Ayrıca günümüze kadar tüm elemanlarıyla ayakta kalabilen tek mezar anıt olan Gümüşkesen Mezar anıtı da Milas?ta bulunmaktadır. Bu anıt, Bodrum?da bulunan ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan, Moseleum?dan esinlenerek yapılmış ve onun bir minyatürüdür. Roma dönemine ait su kemerleri, Menteşe Beyliği kenti olan Beçin ve Beçin Kalesi, Osmanlı dönemine ait camiler bugün Milas?ta tüm ihtişamlarıyla ayakta durmaktadırlar. Milas yüzyıllardır farklı kültürlere mekân olmuş bir kenttir. Bugün bu kültürlerin izlerini, Milas ve çevresinde nereye gitseniz görebilirsiniz.
Kentin kurucusu Byzantionlu(İstanbul) Stephanos?un anlattığı efsaneye göre, Ege?de Aiolia adasında oturan ve yöneticisi rüzgârlar tanrısı Aiolos?un soyundan gelen Mylassos?tur. Kent ismini buradan almıştır. Ve kentte, 2. Binin ikinci yarısından itibaren iskân edilmektedir. İ.Ö.5. ve 4. yy?da Karia?nın en önemli şehri ve satraplık merkezi olmuştur. İ.Ö. 334 yılında İskender?in Anadolu?ya gelişiyle, 334-324 yılları arasında İskender?in egemenliği altına girmiştir. İ.Ö. 280 yıllarından sonra ise Pergamon Krallığı Karya?ya hakim olmuştur. Daha Sonra Mylassos ya da Mylasa Roma egemenliği altına girmiş ve Bizans Çağında Milas sınırları en geniş halini almıştır. 13. yy?ın ikinci yarısından itibaren ise Türklerin hâkimiyetine girmiştir. 1923?te Cumhuriyetin ilanıyla Muğla İline bağlı bir ilçe olmuştur.
Mylassa?da baş tanrı Zeus?a, üç değişik adla tapılırdı. Bunlar: Zeus Osoga, Zeus Labrandos ve Zeus Karios.
Milas ilçe sınırları içinde 27 antik kent kalıntısıyla, tarihi değerler açısından yurdumuzun en zengin ilçesidir. Aynı zamanda dünyanın da arkeolojik değerler açısından en zengin bölgesidir. Bugün bu antik kentlerden İasos, Labranda, Herakleia ve Euromos özelliklerini koruyan, gezilip görülebilecek ören yerleridir.
Ayrıca İ.S. 5 yy?ın ikinci yarısında Milas?ta Osia Kseni isimli bir Azize yaşamıştır. Kseni sözcük olarak ?yabancı? anlamına gelmektedir. Asıl ismi Eusobia olan bu azize Roma?nın tanınmış bir ailesine mensup olup Hz. İsa?ya büyük bir sevgi duyduğundan, şehrin ileri gelenlerinden biriyle evleneceği sırada, iki nedimesiyle İskenderiye?ye kaçmış oradan Kos?a(İstanköy) geçmiştir. Kos?ta Aya Andreas manastırı başrahibi Paulos?la karşılaşmış ve onunla birlikte Mylasa?ya gelmiştir. Azize bölgede Hıristiyanlığın yayılması için çalışmış, öldüğünde şehrin güney-doğu kapısı yanındaki Skenios denilen yere defnedilmiştir.
19. yy?da Milas?ta yaşayan Ortodoks Rumlar her yıl 24 Ocak?ı Azizenin anısına dini bayram olarak kutlamaya başlamışlar ve onun anısına Milas?ta bir kilise inşa etmişlerdir. Bu bina eski askerlik şubesi binası olup, bugün askeri gazino olarak kullanılmaktadır. Hatta binanın kapısının üzerinde yer alan Rumca yazıtta, bu binanın azizenin anısına inşa edildiği belirtilmektedir.
İlkçağlarda Milas mermerleriyle ünlü bir kentti. Şehrin pek yakınında olan Sodra?da mermer ocaklarının bulunması, inşaat için lazım olan malzemenin kolayca elde edilmesi, Mylasa?nın çok sayıda mabetle donatılmasını sağlamıştır. Bir öyküye göre, nükteleri ile ünlü Arpçı Stratonikos, kentte verdiği resitali açarken, şehirdeki tapınakların çokluğundan etkilenerek, alışılagelmiş ?İnsanlara kulak ver? sözünü bir yana bırakarak ?Tapınaklara kulak ver? demiş. (G. Bean) Bu öykü bir başka şekilde şöyle anlatılır: Pazaryerine gelen bir çalgıcı, ?Dinleyin ey halk!? diyeceği yerde, ?Dinleyin ey mabetler!? diyerek söze başlamıştır.
Değişik zamanlarda Milas?ı ziyaret eden seyyahlar(gezginler), Milas?ı çeşitli şekillerde tanımlarlar. Örneğin 17. yy?ın ikinci yarısında Milas?ı ziyaret eden Evliya Çelebi, Milas?ı Sudere(Sodra) dağının eteğinde kurulu, üzeri toprakla örtülü bin kâgir evden ibaret bulmuştur. Evliya Çelebi Milas için, ?Şehir bağlık, bahçelikti. Bilhassa limon, turunç, nar ve incir ağaçları çoktu. Başlıca ticaret tütündü. Havası iyi değildi? der. 1738?39 yıllarında Milas?ı ziyaret eden İngiliz Pococke, şehrin küçük olduğunu, şehrin ticaretinin tütün, pamuk ve balmumundan ibaret olduğunu yazar. 1824?26 yıllarında Anton von Prokesch?nin ziyaretinde Milas?ta 1500 ev olduğu kayıtlarda geçer. 1856 yılında C. T. Newton Milas?ı geniş bir ovada kurulmuş, güzel görünüşlü büyük bir kasaba diye tarif eder.
1924 Türk-Yunan nüfus mübadelesine kadar Milas?ta 3 bin nüfusluk bir Rum topluluğu vardı. 1900?lü yılların başında 300 aileden oluşan bir Yahudi cemaati Milas?ta yaşamını sürdürüyordu. Milas?ta Yahudilere ait bir havra(Sinagog) binası bulunuyordu. Yahudiler 1950 yılından itibaren Milas?tan ayrıldılar; kimi İzmir?e, kimi İsrail?e ve bazıları da başka ülkelere göç ettiler. Bugün Milas?ta Yahudilere ait Milas Belediyesi tarafından koruma altına alınan bir mezarlık bulunmaktadır. Milas geçmişte farklı kültür ve inanıştan insanların bir arada barış içinde yaşadığı bir kent olmuştur.
Milas tarihi boyunca hep yönetim merkezi olmuş ve bu özelliğini sürekli koruyan Anadolu?nun ender kentlerinden birisidir.