Mevlana * Bedriye Aksakal

Mevlana'yı anlayabilmek için onun Mesnevi'sini- Divanı Kebir'ini okumak gerekir. Ancak o zaman bir nebze Mevlana'nın felsefesini anlayabiliriz.
Hasan Ali Yücel'in bakanlığı zamanında basılan dünya klasiklerini ilk öğretmenlik yıllarımda almıştım. Şark klasikleri içerisinde yer alan Divanı Kebir'i okuduğumda ağlamıştım. Hala bu kitap başucu kitaplarımın arasında yer alır. O büyük insanın yazdığı her söz kişiyi okyanuslar ötesine götürür.
Büyük Türk İslam şairi olan Mevlana, Afganistan topraklarında bulunan Belh- Horasan'da doğdu. Babası Bahaddin Veled, “Bilginlerin Sultanı” (sultan-ül ulema) olarak ün salmış, Melameti felsefesini benimsemiş bir sufiydi. Annesi ise, Belh emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'du.
Ailesi Moğal istilası nedeniyle Belh'den ayrıldı. Göç yolculuğu Konya'da son buldu. O yıllarda Konya Anadolu'nun en önemli kültür merkeziydi.
Hem babasının, hem de diğer bilginlerin teşvikiyle Arap, Hint ve Yunan düşünürlerin yapıtlarını okuyan Mevlana, dersler vermeye başladı.
Bir gün evine giderken Şemseddin Tebrizi ile tanışan Mevlana'nın yaşamı da değişti. Şems ile tanıştıktan sonra ayrılmayan iki dost oldular. Şems'e olan sevgisini her zaman dile getirdi:

“Senden başka başım varsa yok olsun. Sensiz yaşarsam varlığımı yak. Kabe'de de sevgilim sensin, kilisede de”

Mevlana'nın hocasına olan yakınlığını çekemeyenler, Şems'i, Mevlana'dan uzaklaştırmak için bir takım entrikalara girdiler. Bir gece Şems haber vermeden Konya'yı terk etti. Bu ayrılıkla içine kapanan Mevlana ayrılık şiirleri yazmaya başladı. Mevlana- Şems diyor, başka bir şey dilemiyordu. Sultan Veled, Şam'a gidip Şems'i bularak, Konya'ya getirdi. Büyük düşünür, Şems'in dönmesiyle ona daha çok bağlandı. Bu bağlılık çevresindekileri daha çok rahatsız etmeye başladı. Şems'i ortadan kaldırmak için Mevlana'nın küçük oğlu Alaaddin Çelebi bir gece Şems'i öldürttü. Şems'in aniden ortadan yok olması, Mevlana'yı derinden etkiledi.Suskunluğu sürerken Mevlana,o yıllarda Ahi Türk olan Çelebi Hüsameddin ile karşılaştı. On beş yıl süren dostluğu sırasında, Mesnevi'sini yazmaya başladı. Ünü yayıldıkça yayıldı.
Ve bir gün hastalanarak yatağa düştü. Ölüm gününü, yeniden doğuş günü olarak kabul eden Mevlana , 17 Aralık 1273'te Konya'da öldü.
Bir gönül eğitici olan Mevlana'nın beş eseri vardır. 6 Ciltlik Mesnevi; Kaside, Gazel, Rubai ve şiirlerini içine alan Divan-ı Kebir'i; Fihi Mafih…
Mesnevi; insanlara sevgiyi, gerçek aşkı, örnek insan olmayı, doğru sözlü olmayı, Hakk'a şükretmeyi işleyen hikayelerden oluşmaktadır.
Mevlana'yı her yönüyle incelemeye kalktığınızda onun ahlak anlayışının “tasavvufu güzel ahlaktan ibaret” olduğunu görür insan. Ne diyor Mevlana rubailerinde:
“…
Hep O'dur, varlık ve yokluk, haz, keder,
Neyse istek, hep O yoktan var eder.
Can gözün ah olsa candan görmeğe,
Sen o'sun, bil, böyledir kutsal keder!
“…
Bir canım, gel gör ki var yüz bin tenim,
Neyleyip, netsem ki ağzım sır benim.
Bunca insan var, “benim” hep “ben” diyen,
Yok ki bir er,söylesin tek “ben senim.”
* * *
Mevlana ile ilgili yazılmış kitaplar sağımda solumda… durmadan onları okuyorum. Okudukça kitaplar beni daha çok okumaya çağırıyor. Ve bu kitaplar bana geçmişimizin üzerinde bildiklerini söylüyorlar. Yaşam bir okul ama ya kitaplar ,onlar en güzel okullar. Kitaplarla tek okulda kalmadan, nice okulların içine giriyorum. Birkaç gündür Mevlana'nın okulundayım. Darağacıma bir damlacık koyabilmek için.