Merhamet = Sevgi

İlk köpekle karşılaştığı günü geldi aklına. Henüz çok ufaktı, evin önünde koşarken aniden karşısına çıkmış, kocaman diliyle yanağını ıslatmıştı. Annesinin dehşet dolu çığlığını duyan babası telaşla koşmuş, yerden kaptığı kocaman taşı köpeğe fırlatmıştı. Canı yanıp bağırarak kaçan köpeğe rağmen hala hırsını alamamış olacak ki, “Hoşt! Hoşt! Defol!” diye bağırarak taşlar fırlatmaya devam etmişti.
İşte ilk o gün yerleşmişti minik hafızasına, köpeklerin korkulacak ve kovalanıp taşlanacak hayvanlar olduğu. Yoksa babası neden bu kadar kızmıştı ki köpeğe? Büyümeye başladıkça düşüncelerinin doğruluğunu ispat etmek için, gördüğü tüm hayvanlara taş atmaya başlamıştı. Arkadaşlarıyla gruplar oluştururlar, kedilerin kuyruklarına tenekeler takarlardı. Köpek taşlamaca da zevksiz oyun değildi hani.. Arada garip insanlar çıkar, bu yaptıkları şeylere kızarlardı.
Aradığı kızda herhangi bir özellik isteyip istemediğini sorduğunda, tek yanıtı “Hayvanlardan uzak biri olsun” olmuştu. Sonunda annesi istediği gibi bir kız bulmuş, alelacele evlenmişlerdi Seda'yla. Bazı geceler balkonlarında otururken evlerinin önündeki parka zekası düşük insanlar köpekleriyle çıkar ve onları gezdirirlerdi. Hatta bir defasında eşi, sütbeyaz minik fino köpeklerini görünce heyecanlanmış, birde utanmadan gidip sevmek istemişti. Aldığı yanıt kavgaya dönüşmekte, gecikmemişti elbette.
Zaman geçtikçe bu insanlara daha çok sinir olmaya başlamıştı. Neye sinir olursa bir insan, gelir burnunun dibinde bitermiş sözünü doğrularcasına apartmanlarına evinde köpek besleyen bir aile yerleşmişti. İlk haftanın sonunda bu garip insanlara gidip sert bir şekilde uyarmıştı. Gözlerine garip garip baktıklarını görmek daha sinirlendirmişti onu. Bir insan nasıl yaşamını bir köpekle yada kediyle paylaşabilirdi ki. Psikolojik problemli, insanlarla iletişim kuramayan sorunlu kişilerdi komşuları. Yoksa bir köpeği alıp evlerine ortak etmezlerdi herhalde..Asansörde karşılaşıp, komşularının köpeğinin ona havlaması, bardağı taşıran son damla olmuştu. Ağzına ne geldiyse sayarak, tehdit etmiş ardından da telefonu titreyen elleriyle çevirip polis çağırmıştı. Polisler bu çok önemli olaya hemen gelmişler ve müdahale etmişlerdi. Aile geldiği gibi sessiz sedasız 3 gün sonra taşındı. Fakat yine rahatlayamamış, aksine daha çok sinirlenmişti. “Bir it için evlerini taşıdılar” diye bağıra bağıra evde voltalar atmış, eşi zar zor sakinleştirebilmişti.
Hayatın ona verdiği en güzel hediyeydi Kemal 'in gelişi.. Doğumhanenin önünde geçen, geçmek bilmeyen zaman dilimlerinden sonra kucağına bırakmışlardı yavrusunu. Artık baba idi. Sorumlulukları artmış, ailesini daha çok korumaya başlamıştı. İşten eve dönmek için her gün sabırsızlanıyor, akşam geç vakitlere kadar Kemal' ile oynuyordu. Süt içişi, emeklemesi, oyun oynaması ve ilk konuşması tekrar gözünün önüne geldi. Zayıf bir sesle dile getirmişti ilk kelimesini Kemal; “Anne…”
İşe gitmek için evden çıktığında morali bozuldu. Çünkü ince burunlu, beyaz tüylü, masum bakışlı köpek yine apartmanlarının bahçesindeydi. Ne kadar sabahları işe giderken taş atıp, kovaladıysa bile köpek ısrarla yine geliyordu. “Tek çare kaldı artık” diye mırıldandı. Tekrar eve döndü. Hemen mutfağa girip bir tabak aldı. İçine bol bol ekmek koydu. Kilerden aldığı fare zehrini de büyük bir hırsla sonuna kadar ekmeklere döktü. Fakat ekmek fazla olmuştu, ekmeklerin yarısını çıkarıp hazırladığı karışımı bahçedeki süt bakışlı köpeğin görebileceği bir yere koydu. İşe giderken en iyisini yaptığını düşünüyordu. Çünkü karısı ve oğlu arada bahçeye oynamaya çıkıyorlardı. Köpeğin onları ısırma, parçalama hiç biri olmazsa bile mikrop kaptırma olasılığı çok yüksekti. Fakat içindeki sebepsiz sıkıntıyı atamayıp, o gün erken eve döndü. Heyecanla bahçeye baktı, köpek yoktu. Ekmeklerde ortada olmadığına göre, muhtemelen bahçede bir yerlerde ölüp kalmıştı. “Bahçede ölü köpek” düşüncesinin verdiği ürperti ile arkaya dolaştı. İşte oradaydı. Bodruma giden merdivenin az ilerisinde ölümün verdiği hareketsizlik ile serilmiş yatıyordu. Biraz daha ilerleyince durup kaldı. Ölü köpeğin hemen dibinde 6 tane minicik beyaz yavru vardı. Kimi ağlıyor, kimi ise hala soğuk memeleri emmeye çalışıyordu. Kalbi ritimlerini hızlandırırken, daha fazla bakamadı ve hızla dönerek bahçeyi dolaştı, apartmana girdi.
Asansörü kullanmak yerine koşar adımlarla çıktığı merdivenlerden sonra, zile bastı, kapı açılmamıştı. Kemal kreşteydi ama eşinin evde olması gerekiyordu. “Yine annesine gitti galiba” diye homurdanarak, anahtarıyla kapıyı açtı. Üstündekileri çıkarıp, kapıyı bile tekrar kapatmadan hemen mutfağa gitti. Karnını doyurması gerekirken bile aklı hala aşağıda ağlayan 6 minikteydi. Bir anda şizofrenik bir hareketsizlik geldi vücuduna. Yutkunmak bu kadar zor olmamalıydı. Aman Tanrım, sabah çıkarıp yarısını burada unuttuğu ekmekler yoktu. Yüzüne kan hücum ederken, koşarak odaları gezmeye başladı. Banyoya girdiğinde gördüğü manzara karşısında hissiz duyguları uyuştu. Eşi, ağzından sarı köpükler çıkmış bir halde yerde yatıyordu. “Seda” diye bağırarak sarıldı. Kalbinin yerinden çıkacakmış gibi atması umurunda bile değildi, o artık sadece bağırarak karısına sarılmış ağlıyordu..
Anne ?…Kemal'in merak içinde sesi duyuldu kapıdan. Oğlu kreşten dönmüş, açık unuttuğu kapıdan girerek, banyo kapısına kadar gelmiş, korku dolu gözlerle onlara bakıyordu. “Annem, annem” diye haykırarak içeri koştu ufaklık. Boğuk bir sesle ağlayarak annesine sarıldı. “Annem ben geldim, annem acıktım… Kalk annem… Ne olur kalk annem…” Yüreği parçalanmıştı. Kendi elleriyle hayatının hediyesini, tuz buz olmuş cam kırıklarına çevirmişti. Oğlunun feryatlarını gördükçe aklına aşağıdaki minikler geliyordu. Pişmanlığı kalbini aştı, boğazına kadar geldi. Dudakları ise, çoktan ısırmaktan kanamıştı.
“Ne olur kalk annem…” çığlıklarının yankılarıyla, hayallerden sıyrıldı. Çözülmüş gözyaşlarıyla “Lanet olsun” diye mırıldandı. Kimin suçuydu tüm bunlar? Tüm hayvanların mikrop olduğunu öğreten ailesinin miydi, yoksa tüm hayatı boyunca hayvanlara duyduğu nefretin mi? Her gece bu hesaplaşmayı yapmaktan bıkmış usanmıştı. Tüm mahkemelerinde, vicdanı peşini bırakmıyor, hep aynı vakitlerde gün doğarken suçlu bulunuyordu. Gözlerini yastığına sildi. Ağzında sırılsıklam olmuş sigarayı yakarken, hayatının tüm anlamsızlıklarına bir kez daha pişman olurcasına mırıldandı. “Keşke…” Sami Güzel & Dragon-internetten
Kutlu Doğum Haftası Merhamet üzerineydi. Geçtiğimiz hafta Çobanisa beldesinde köpeklere yiyecek dağıtıldı Ne demişti Peygamberimiz ? Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.?. İyilik sadece insanlara yapılmıyordu ki. Hayvanlar da Yüce Allah?ın yarattığı canlardı. Hem kitaplarda demiyor muydu ? hayvana yapılan iyilik de sevaptır? diye…
Et sıyrıklarından hazırlanmış mamalar sağa sola dağıtıldı. Günlerdir aç olan köpekler lezzetli yiyeceği içindeki farklı tadı algılamadan mideye indiriverdiler. Ve ızdırap başladı. Fark edemedikleri farklı tat et ile karıştırılan zehirden kaynaklanıyordu Anneler, yavrular ızdırap içinde bir bir öldüler.
İster belediye ister hoca ister hacı her kim ağaçlara, kuşlara, hayvanlara, suya acımıyorsa her canlının var oluş hikmetinin farkında değilse bilin ki orada merhamet, sevgi yoktur. Şiddet vardır ya da var olacaktır. Gün gelir onlara da merhamet gösteren çıkmayacaktır.
Asfalt sezonu açılışı için dörtbir yanda koyunlar kurban edildi. Bir tanesi de bizim mahallede idi. Okula bitişik kaldırım üzerinde ince sicimle sımsıkı bağlanmış ayaklarıyla memeleri şiş bir koyuncuk melül melül çevresinde toplanan başını okşayan çocuklara bakıyordu. Kesilecekti, törenin başlaması bekleniyordu! Orada, okul önünde, istikbalimiz çocukların gözünde, betonda kesilecekti. Ne için? Asfalt çalışmaları başladığı için ..
Herşey çocuklarımız için diyor büyükler. Hayvandan kork, yanına yaklaşma, olağan işler için bile kan akıt, yapılan işin sağlamlığını boş ver akan kan korur, kazalarda her sene ortalama 5000 kişi ölüyor. Her alınan araç için kan akıtmasak bu sayı 15 000 olur diyor büyükler.
Yok ede ede yaşamı kurutuyorlar. Kupkuru bir dünya hazırlıyorlar çocuklara.
Koyunun başındaki 8 yaşlarındaki yaşı küçük yüreği ve aklı büyük çocuğun ? o hayvan biz insanız. Ama her ikimizde can taşıyoruz ? yorumu bile umutlandıramıyor bizi. Yok edenlerin hızına ulaşamıyoruz.
Sevgi ve saygılarımızla,