Köy Enstitülerinin Amacı * Engin Tonguç

Cumhuriyet kurulduğunda halkın yüzde sekseni köylerde yaşıyor ve ilkel bir tarımla yaşamını sürdürmeye çalışıyordu. Tarıma elverişli toprakların birçoğu işlenemiyor, kullanılanların da bir bölümü ağaların ellerinde bulunuyordu. Köylülerin yüzde seksenbeşi okuma yazma bile bilmiyordu. Kişi başına yıllık gelir ortalaması 150 dolardı. Yeni devletin temel sorunu halkın çoğunluğunu bu yoksulluk ve bilisizlikten kurtararak gerçek cumhuriyet vatandaşları yapmaktı. Cumhuriyetin temelleri ancak böyle sağlamlaşacaktı. Ama 1935'e gelindiğinde bile, bu bir türlü başarılamamıştı. Atatürkçü bir yazarımız, köyden kente göç ve gecekondulaşma konularında 6o'lı yıllarda şöyle yazıyordu: “…Kurtuluş Savaşı'nı onlar vermişlerdi. Sonra haklarını ve hayatlarını bir devrim yönetimine emanet edip, köylerine döndüler. Devrim gelecekti: Toprak düzeniyle, iş düzeniyle, eğitim düzeniyle, adalet düzeniyle. Beklediler beklediler. Gelmedi. Gelmeyince onlar geldiler…” (1).
Köy Enstitülerinin (K.E.) amacını ve anlamını incelerken bu tarihsel gerçeklerden hareket etmek gerekir. Ayrıca, bazı yanılgılardan da kaçınılmalıdır:
1. K.E salt köy öğretmeni yetiştirmeye yönelik bir okulculuk hareketi değildir; geniş kapsamlı bir tasarıdır; eğitmen girişimini, köy ilkokullarını, köy bölge okullarını, köy enstitülerini, yüksek köy enstitüsünü, bunlara bağlı üretim birimlerini, kooperatifleri, dayanişma örgütlerini, köy okulları yapımını, ilköğretim seferberliğini, m.eğitimde yeni bir örgütlenmeyi kapsar. İncelemelerde bunlar bir bütün olarak ele alınmalıdır.
2. Bu nedenle de uygulanma süresini K.E. yasasının çıkarıldığı l940'dan değil, eğitmen girişiminin yapıldığı l936'dan başlatmak ve sistemin bozulmaya başlandığı l946/47'de sona erdirmek gerekir.
3. İncelemelerde tasarının ancak bir bölümünün uygulanabilmiş olduğu da göz önünde tutulmalı ve projenin tümü dikkate alınmalıdır.
4. K.E. olayını dar anlamda eğitim ve eğitbilim disiplinleri çerçevesinde değerlendirmeye çalışmakla doğru yorumlara varılamaz. İncelemeler tüm toplumbilimleri kullanılarak yapılmalıdır. K.E. öncesindeki başarısızlığın nedenlerinden biri “…Gerek ekonomistler, gerekse eğitimcilerin kendi alanlarının sorunları içinde birbirlerinden kopuk olarak bocalamakta olmaları…,” idi (2).
Bu yanılgılara sapmadan konuyu irdelemeye çalışalım:
K.E. nin düşün temelinde yerli ve yabancı toplumcu eğitbilimcilerin (sosyal pedagogların) görüşleri ve tarihsel birikimleri vardır. “…Nerede önemli bir ilköğretim hareketi olmuşsa, bu mutlaka sosyal düşünen eğitkenlerden gelmiştir…” (3). Bunlar l8. Yüzyılda küçük kentsoylu Fransız Devrimi'nin eğitiminde yardımı ile bir sosyal devrimle tamamlanmasını düşleyen Pestalozzi'yle başlayarak, eğitimin toplumsal gelişim ve değişimleri hızlandırma amacına hizmet etmesi için uğraş vermişlerdir. Bu, insanlığı mutluluğa götürecek sosyal devlet ülküsüdür; kişilere ABECE öğretmenin çok ötesinde bir erektir.
K.E. ile nasıl bir toplum yetiştirilmek isteniyordu? Yeni devletin vatandaşları çağdaş bilgi ve becerilerle donatılmalı, üretken olmalı, olanak eşitliği içinde yetenek ve eğilimlerine göre mesleklerini seçebilmeli, kapalı köy ekonomisini mesleksel ayrımlaşmayla dışa açabilmeli, sömürüden kurtulabilmek için haklarını bilmeli, bu hakları savunabilmek için demokratik yollardan örgütlenebilmeli, böylece baskı gücü oluşturabilmeli, ülkenin yönetimine katılabilmelilerdi. Cumhuriyet ancak o zaman gerçekten kurulmuş olacaktı. İleriye, gelişmeye açık Atatürkçülüğün yönü, doğrultusu da bu değilmiydi? K.E. kurucularının şu sözleri bu yorumumuzu kanıtlamıyor mu: “…Kurtuluş savaşlarında kanlarını dökenlerin, inkılap hareketlerine emek verenlerin hakları ödenecekti. Yeteneklilere, çalışkanlara hakları verilecekti…İmparatorluk döneminde olduğu gibi ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen sınıflar bulunmayacaktı. Bu güçlere devletin bünyesinde yer verilecekti…Cumhuriyet bu demekti…Devrim, en uygun koşulları bularak yeni insan tipleri yaratmak zorundaydı…” (4).
Eğitimin toplumsal değişmeyi ve devrimci gelişmeyi hızlandırmak için bir araç olarak sınırlarına kadar zorlanarak kullanılması doğal olarak çıkarları zedelenecek toplum kesimlerinin tepkilerine yol açacaktı. Ama tutucu eğitimciler de rahatsız oldular. Onlara göre meslek disiplini sınırlarının dışına çıkılmıştı. K.E. ni yıkma yol ve yöntemlerini politikacılara gösterenler de onlar olacaklardı. Bundan hemen bir güncel sonuç çıkaralım: Bu tür eğitimcilerle K.E. nin gerçek anlmını çarpıtmadan geleceğe dönük yeni tasarılar üretilemez.
Toplumda köklü alt yapı değişikliklerinin bir üst yapı kurumu olan eğitimle gerçekleştirilemeyeceği K.E.ne yapılan eleştirilerden biridir. Bu yargı doğrudur. Ama o değişiklikleri isteyecek bilinçlenmiş vatandaşlar olmadıkça, bunlar baskı gücü oluşturmadıkça bunun başarılamayacağı da doğrudur. K.E. sisteminde yalnız eğitimle bu değişimin sağlanacağı hiçbir zaman savunulmamıştır. Tam tersine, eğitim atılımı ile birlikte diğer alanlarda da devrimci dönüşümlere girişilmesinin gereği vurgulanmıştır: “…Toprakla insan, vatandaşla iş, servetle vatandaş arasındaki münasebetler ahenkli bir şekilde kurulmayacak olursa, umumi hayatın akışına yol olan bütün kanallar tıkalı kalmaya mahkumdur…Memleketin hayatına şekil veren bu problemleri oldukları gibi kabul ederek köylüyü sadece okutmaya çalışmaktan ne kazanılabilir?.”.(5)
Buna koşut olarak, tek başına K.E. hareketi ile köyde ekonomik kalkınmanın sağlanacağına kurucuların inandığı savıyla yapılan eleştiriler de haksızdır. Şu sözler bunun tam tersini göstermiyor mu: “…Köy meselesi bazılarının zannettikleri gibi mihaniki bir surette köy kalkınması değil, manalı ve şuurlu bir şekilde köyün içten canlandırılmasıdır. Köylü insanı öylesine canlandırılmalı ve şuurlandırılmalı ki, onu hiç bir kuvvet istismar edemesin. Köy meselesi, köyde eğitim problemleri de içinde olmak üzere bu demektir.” (6).
K.E. nin, alt yapı değişiklikleri çabalarında önemli bir dayanak olarak kullanılmasının tasarlandığı, bulunan belgelerle kanıtlanmıştır (7,8): Toprak reformu yasası çalışmalarına destek olarak, K.E. ve köy bölge okullarında 200 bin tarımcı yetiştirilmesi, bu birimlere bağlı olarak geniş tarım alanları, çiftlikler, tarım araç gereç merkezleri, onarım işlikleri, üretim ve tüketim kooperatifleri kurulması tasarıları bunu göstermektedir.
Eğitim her zaman egemen güçleri temsil eden siyasal iktidarların isteği doğrultusunda şekillenir. K.E. nin otoriter bir tek parti yönetiminde kurulmuş olması, yanlış bazı yorumlara yol açmıştır. Yüzeysel bir bakışla, K.E. nin böyle bir iktidarın temsilcisi olması gerektiği yorumları yapılmıştır. Burada gözden kaçırılan, o yılların tek partisinin karmaşık siyasal yapısıdır.Parti, güçleri ve sayıları giderek azalan Cumhuriyetin öncüleri asker-sivil ilerici aydınlardan, Osmanlı kalıntısı bürokratlardan, esnaf ve tüccar temsilcilerinden, belde eşrafından , derebeyi artıklarından, sınıf gerçeğini yadsıyan sağcılardan oluşuyordu. Ama en önemlisi, K.E. atılımı süresince devletin başında Atatürk ve İnönü gibi iki tarihsel lider vardı. Tasarı onların tartışılamaz siyasal güçlerine ve yetkelerine dayanarak uygulanabilecekti. 2. Dünya Savaşı döneminin olağanüstü koşulları da elverişli bir ortam yaratacaktı. Koşulların ve parti içi grup dengelerinin değişmesi ile de K.E. nin sonu gelecekti. Tarihsel açıdan, kolaylıkla yinelenemeyecek çok olağandışı bir durum söz konusuydu ve K.E. nin gerçekleştirilmesinde bundan yararlanılmıştı. K.E. ni doğru yorumlayabilmek için bu noktanın anlaşılması çok önemlidir. K.E. den yararlanılarak ileriye dönük yapılacak tasarılarda, dayanılacak siyasal güç konusu düşünülmez ve çözümlenemezse, hiç bir yere varılamaz. K.E. de uygulanmış eğitim öğretim ilkeleri evrensel ilkelerdir. Bunlar her tür ve düzeydeki eğitim kurumlarında tek tek uygulanabilirler. Ama bu K.E. nin sistem olarak canlandırıldığı anlamına gelmez. Bu ancak uygun siyasal baskı gücünün bulunmasıyla gerçekleşebilir. l936-46 döneminde siyasal gücün kendi içindeki dengelerinin kaypaklığını gören kurucuların ileriye dönük dayanak arayışlarında demokratik kitle ve meslek örgütlerinin geliştirilmesi üzerinde durduklarını sanıyorum. l960'dan sonra K.E. den yetişenlerin öncülüğünde kurulan TÖS'ün etkin bir baskı gücü düzeyine çıkması, “Devrimci Eğitim Şurası” nı toplaması bunun kanıtı sayılabilir.
Sonuç olarak:
K.E. uygulamasında, eğitim bir araç olarak toplumsal değişimi ve devrimci gelişimi hızlandırmak, bunun ön koşullarını hazırlamak, bunu başaracak insan gücünü ve kişiliğini yaratmak için son sınırına kadar kullanılmıştır. Karmaşık yapıdaki bir tek parti iktidarının başındaki iki önderin tarihsel kişiliklerinden gelen yetkelere dayanarak yürütülmüş bir eğitim atılımı söz konusudur. 2. Dünya Savaşının olağanüstü koşulları nedeniyle karşı güçlerin etkin olamadıkları bir ortamdan, çok ender olarak ortaya çıkacak tarihsel koşulların bir araya gelmesinden yararlanılarak bir “DEVRİM İÇİN EĞİTİM” çabası yürütülmüştür. Konu, doğrudan doğruya Cumhuriyetin temel sorunu olan devrimlerin ileriye götürülmesi, vatandaşlık bilinci kazanacak halk kitlelerinin Kemalizmin özünde bulunan ve Anayasalarda öngörülen sosyal devleti gerçekleştirerek rejimi güvenceye almaları sorunudur. Böyle olduğu için bugüne kadar süregelmiştir ve ilerici güçlerle gericiler arasında başlıca tartışma konusu olmayı sürdürmektedir. Bu arada, eğitimin devrimsel süreçleri hızlandırıcı bir etken olarak kullanılıp kullanılamayacağı tartışması da sürecektir. l950'den sonra din sömürücülerinin eğitimi kendi amaçlarına göre toplumsal değişimi etkilemek için başarı ile kullanmış olmaları da konunun önemini arttırmaktadır.
Dr. Engin TONGUÇ, İstanbul, 17. Nisan 2001

Kaynaklar:
1. Kansu, Ceyhun Atuf, Atatürkçü Olmak, Varlık y. İstanbul l966, s. l29
2. Türkoğlu, Pakize, Tonguç ve Enstitüleri, Yapi Kredi y. İstanbul l997, s. 8l
3. Tonguç, İsmail Hakkı, İlköğretim Kavramı, Remzi K.y. İstanbul l946, s. 83
4. Tonguç, İsmail Hakkı, Canlandırılacak Köy. 3.basım, K.E.ve Çağdaş Eğit. Vakfı y. Ankara l998, s.l9
5. Tonguç, İ.H. a.g.e. s. 5l
6. Tonguç, İ.H. a.g.e. s. 27
7. Tonguç, Engin, Devrim Açısından K.E. ve Tonguç, Ant y. İstanbul l970, s. 222-269 ve s. 280-289
8. Yetkin, Çetin, Toprak Reformu ve K.E. Müdafaa-i Hukuk, K.E. özel sayısı, bayı no. 20, Antalya 30.3.2000, s.34-38