Köy Enstitüleri Hiç Unutulur mu * Abbas Güçlü

17 Nisan'larda aklıma hep Köy Enstitüleri gelir. Çünkü onların kuruluş yıldönümüdür. Aradan yüzlerce yıl geçse de eğitime gönül verenler, 17 Nisan'ları hep hatırlayacaktır.
Köy Enstitüleri, eğitimde bir çığır açtı. Yüzyıllardır unutulan Anadolu halkının güneşi oldu. Köylüsü, kasabalısı, onlar sayesinde okul ve öğretmen yüzü gördü. Onlar sayesinde zincirleri kırıp doktor, mühendis, öğretmen oldu.
Köy Enstitüleri, aydınlanmanın sembolü iken karanlık kafalılar yüzünden yok olup gitti. O karanlık kafalılardan bazıları, Köy Enstitüleri'ni kendi arka bahçeleri yapmaya kalktı, bazıları da oturup düzelteceklerine kapılarına kilit vurdu.
Oysa oradaki heyecan çok farklıydı. Köy Enstitülülerin anılarını zaman zaman okurum. Keşke çoğaltılıp göreve yeni başlayan öğretmenlere el kitabı olarak dağıtılsa. Şu anda elimde kendisi de bir Köy Enstitülü olan Nedim Menekşe'nin Köy Enstitüleri Gerçeği isimli kitabı var. Bir anılar yumağı. İmece usulü hazırlanmış. Tıpkı okullarında olduğu gibi.
İşte kitapta yer alan anılardan bazı satırbaşları: “Kuruluş yıllarında enstitüler bir şantiye alanıydı sanki. Temeli atılan her bina bitmeden ikincisinin temeli atılırdı, o yarıya çıkmadan üçüncüsünün inşaatı başlardı. Bu nedenle çok çimento harcanıyordu. O zaman çimentoları en az 4-5 kattan oluşan kâğıt torbalar korurdu. Bu torbaları yırtmayarak itinayla keser ve temiz taraflarını katlayarak defter yapardık. Bu dönemlerde öğrencilerin hemen hepsi çimento torbalarından yapılan bu defterleri kullanmıştır. Çünkü harp yıllarıydı… Yusuf Asıl”
“Köy Enstitüleri'nde hayat sabah saat altıda, dan dan dan diye çalan kalkma kampanasıyla başlardı. Nöbetçi öğretmen, nöbetçi öğrenci başkanıyla bütün yatakhaneleri dolaşarak öğrencilerin kalkmasını sağlardı… Köy Enstitüleri'nde her şeyi yaparak, yaşayarak öğrenir, ezberciliğe yer verilmez, üreten, düşünen, neden ve niçin sorularının cevaplarını araştıran kişilikli insanlar yetiştirilirdi… Kamil Emiral”
“Köy Enstitüleri binlerce köy çocuğu gibi benim de kaderimi değiştirdi. Kapkaranlık dünyamda hiç umamadığım zamanda bir pencere açarak hayatıma yön verdi. Bu bakımdan Köy Enstitüleri deyince ilk aklıma gelen, bizi aydınlığa götüren bir yol. Çalışmalarımız kültür, sanat ve tarım alanlarında devam ediyordu.
Bir taraftan da İkinci Dünya Harbi'nin getirdiği yoklukla savaşıyorduk. Ekmeğimiz sınırlıydı. Binalarımızı kendimiz yapıyor, tahılımızı, sebzemizi, balımızı, etimizi, kendimiz üretiyorduk. Çok yoruluyorduk ama meydana gelen eserleri ve üretimi gördükçe yorgunluğumuzu unutuyorduk.
Öğretmenlerimizle kardeş gibiydik. Tüm alanlarda kendimize yetecek ve çevreye örnek olacak şekilde yetiştirildik. Hayatta karşılaştığımız problemleri çözmede hiç zorluk çekmedik. İyi niyetle hiçbir karşılık beklemeden millete ve devlete olan borcumuzu ödedik… İhsan Yüce”
“Köy Enstitüleri sadece öğretmen yetiştirmiyordu; köylerde görev yapacak sağlık memurları ve ebeler de yetiştiriyordu. 3. sınıfı bitirenler sınavla sağlık kollarına ayrılabiliyordu. Ben de sağlık kolundan mezun oldum. Yıllarca köylerde görev yaptım. Hayatımda hiç kimseden para istemedim. Bu yüzden adım “para almayan sağlıkçı”ya çıktı. Veysel Alkan”
“İlköğretim meselesinin bir demagojiye kurban edilmemesi için bütün kuvvetimizi kullanacağız. Öldüğüm zaman Türk milletine miras bırakacağım iki eserden biri Köy Enstitüleri'dir. İsmet İnönü”
Özetin Özeti: Köy Enstititüleri, 17 Nisan 1940'da kuruldu. 4 Şubat 1954'te de tarihe karıştı. Eğer siyasete kurban edilmemiş olsalardı, bugün çok farklı bir Türkiye olurdu. Onlar üreten, sorun çözen, düşünen, sorgulayan, yöneten insanlar yetiştiriyordu. Şimdikiler ise tam tersi. Yoksa bu bir siyasi tercih miydi!..