Köy Enstitüleri – 2

Şenlik sürerken gelen konuklara bakıyorum. Muradiye Beldesi Belediye Başkanı Erdinç Yavaşlı belde insanıyla gelmiş. Belediyede oluşturduğu halk oyunları ekibi şenliğe öyle güzel renk kattı ki. Ekipteki gençler birer kartaldı sanki, zeybek ve Ege oyunlarını oynarken. Bir ara Erdinç Yavaşlı ile söyleşiyoruz, o da eğitimci.
Şenlik coşkuyla sürüyor.Oyunlar oynanıyor, tabi burada beden eğitimi öğretmeni Ayfer kızımın hakkını yememek gerekir. O da çok güzel zeybek oynadı. Bir taraftan; ? analarımız, avradımız ve yarimiz olan kadınlarımız? yaptıkları keşkekleri konuklara dağıtıyor. Bizim köylümüz gerçekten konuk sever, sevecen ve güler yüzlü…
Program akışı su gibi akıp gidiyor. Birsen Öğretmen sahneye bir genci davet ediyor. Genç eline mikrofonu aldığında şu tümceler dudaklarından dökülüyor:
? Ben dedemin adını taşıyorum. Dedem köy enstitüsünden mezun olmuş olan emekli öğretmen Naci Duygulu.Babamda öğretmen….? konservatuar öğrencisi olduğunu da vurguladıktan sonra elindeki gitarın tellerini dokunurken, gümbür gümbür sesiyle söylediği ezgilere ezgiler ulandı. Bu arada dünün öğretmenleri de türkülere eşlik etti.
Neler söylenmedi ki: ?Gesi Bağları…? ?Sene bin üçyüz kırkbir mevsime durdum…? Hele ?Leylim ley..? söylenirken, sesler köyün sokaklarında dolaşmıştır kanımca.
İzmir?de ki derneğin mandolin ekibi parçaları çalarken, nostaljiyi yaşadık. Tangolarla, dünün delikanlıları eşleriyle dans ederken…
Tüm Köy Enstitüsü öğretmenleri bir araya gelerek ziraat marşını söylerken, okula yeni başlayan öğrenciler gibiydi:

?Sürer eker biçeriz güvenip ötesine
Milletin her kazancı milletin kesesine
Toplandık baş çiftçinin Atatürk?ün sesine
Toprakla savaş için ziraat cephesine.

Biz ulusal varlığın temeliyiz köküyüz
Biz yurdun öz sahibi efendisi köylüyüz…

Cevdet Bağca?nın konseriyle şenlik noktalanırken, ev sahipliğini yapan Gülbahçe muhtarı Vildan Hanım, dernek yöneticileri konukları uğurlarken mutluydular.
Konuklar giderken , Köy Enstitülerin kuruluşunu, kapanışını düşündüm. Aslında Köy Enstitüler kurulduktan sonra, kısa zamanda bütün Anadolu?ya yayılarak, köylere aydınlanmanın ışığını yaymışlardı.
Tamamen Türkiye?ye özgü olan enstitüler, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere açılmıştı. Köy Enstitülerinin kuruluşu eğitim alanında ileri bir adım, önemli bir deneydi.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ?.. Türk vatanının dağlarında, bayırlarında ve kırlarında, hatta en ücra yerlerinde kendi kendine açıp solan çiçek bırakmayacağız…? diye seslenirken, İsmail Hakkı Tonguç?ta: ?İnsanoğlunun kazanacağı en büyük zafer, korkuyu yenmesiyle elde edilecek zaferdir….? diyordu.
Bu kez köy enstitülerden mezun olan yazarlarımız ve şairlerimiz gözümün önünden geçti. Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Dursun Akçam, Talip Apaydın, Kemal Burkay… ve Mehmet Başaran. Başaran dizelerinde ne güzel ?TONGUÇ BABA?ya sesleniyor:

Otlar böcekler gibiydik bozkırda
Acılarda gökyüzü kadardık
Bizden geçerdi zamanın karanlığı
Yorgun öküzler kara sabanlarla
Unutulmuş, unutulmuş köylerdik.

Sonra sen geldin nisanlar geldi
Durdu o içimize akıttığımız kan
Yenilendi gücümüz bembeyaz
Köyler babası halk babası
Bize çalışmağa başladı tarlalar.

Komadı karanlığın ağaları
Halk uyansın ülke çiçeğe dursun
Komadı aydınlıktan korkanlar
Terledin dayattın bizim için.

Hep Cılavuzlar Kepirler Hasanoğlanlar
Adın bir destan şafağı işte
Umudu sevinci büyütüyor okullar
Halk babası köyler babası.

Ha desen horana kalkar milyonlar
Sen Anadolusun halksın köylersin…