Güzelim İstanbul

Kabuğunu koparmadan
ne bir elmayı soyabildim
ne de iyileştirebildim bir yaramı
ama karşıma çıkınca
kızmadım hiç elma kurduna
bendim çünkü bıçağı saplayan
onun yurduna
Şair diyorlar benim için
bilmiyorum oysa
her şiire konmalı mı uyak
her yere nedense
konamıyor tayyare
hay dilimi
arı Türkçe soksun; uçak
Kaptan olmak isterdim
aynanın karşısında
eski bir sinema yıldızı
gibi ağlayan
İstanbul`un hatlarında
bir fırça hafifliğiyle gidip
gelen vapurlara
Eskimo bir şair dokunuyor omuzuma
ve Kız Kulesi`ni göstererek
bırak artık diyor üzülmeyi
yedi tepeli bu şehirde
şiir okunacak tek yer
elbette denizin ortasındaki
şu küçük buz dağı
Terzi olsa da babam
sökük dikmesini beceremem
beni yalnızca sen anlarsın
iğnenin deliğinden geçsin
diye ipliklerin
bir anlık ıslatıldığı dudaklara
takılıp kalan annem

Sunay Akın

Hayattan zevk almayı bilmek gerçekten yaşamak demek bence de.
Telaşlarımızın, önceliklerimizin arasında boğulurken güzellikleri kaçırmayalım.
Güzellik denilince neler gelmez aklımıza?
Yaşadığımız yer, sevdiceğimiz, emek verdiklerimiz, ürettiklerimiz…
Aklımıza ilk geliveren güzelliklerden
Ortak güzellerimiz var bir de: İstanbul
18.yy.’da Lale devri şairimiz "Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl-i bahâdır
Bir sengine yekpâre Âcem mülkü fedâdır. Altında mı üstünde midir cennet-i âlâ
Elhâk bu ne hâlet bu ne hoş âb u hevâdır”
”diyen
Nedim, Yahya Kemal Beyatlı, Orhan Veli Kanık, Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet ve Sunay Akın İstanbul’u dizelerinde ölümsüzleştiren şairlerimizden birkaçı sadece.
23 Haziran günü İstanbul Teknik Üniversitesinin mezuniyet törenindeydim. Benim için burada oluşum Sevgili İrem Yüzeç’in mezuniyetini görme heyecanı pek çok şeyden önemliydi kuşkusuz.
Uzun bir aradan sonra İstanbul’u yaşamak “Fatih’in İstanbul’u fethettiği”yaşın coşkusunu yaşamak
İstanbul’da olmak gözleri kapalı dinlemek bir kenti, önce hafiften esen rüzgârı yavaş yavaş sallanan ağaçlardaki yaprakları görmek; adım başında “İstanbul İstanbul olalı hiç görmedi böyle bir güzelik”seslenişine “bekle bizi İstanbul”diye katılmaktı.
Hüzünlenmekti biraz da İstanbul’da olmak.
Hemen her fırsatta Atatürk’ün “sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”özdeyişini hatırlatıyor olsak da insana huzur veren sanat eseri o eski yapılara benzer gelecekte bizleri ifade edecek olan eserlerin günümüzde niçin yapılamıyor olduğunu hiç bilememekti.
Dinlenerek izledim tarih kokan, huzur kokan, kardeşlik, paylaşım ifade eden yapıları
Gülümseyen güneşin Işığını kendi içine alıp komşusuna da yansıtan eski eserlere inat tepelere dikilen yeni binalar komşusunun güneşini çalarak yükselmiş. Ezileceğimden korkarak geçtim yüksek binaların yanından.
İstanbul üzerine kim bilir kaç roman, kaç öykü, kaç şiir yazıldı, kaç araştırma, değerlendirme yapıldı. Bence en güzeli, insanı deli eden baharını, baştan çıkaran kokusunu, martısını romanlarda, filmlerde dizelerde yakalamak değil, orada olmak İstanbul’u koklamak yaşamak, hissetmek, solumaktır.
“İstanbul’un evsafını mümkün mü beyan hiç”hiç mümkün değil ışıktan sudan örülmüş İstanbul’un güzelliklerini anlatabilmek. Şairler,yazarlar anlata anlata bitirememiş

Birinin resmini yapsam, öbürü kıskanır
Kız Kulesi'nin aklı olsa
Galata Kulesi'ne varır

Pulsuz zarf gibisin
üstünde adresi
evde kaldın
n'aber kız
kulesi

Sunay Akın