Gezi Parkı Eylemi ve Öğrettikleri * Kemal Kocabaş

Gezi Parkı eylemleri son günlerde Türkiye?nin gündemine damgasını vurdu. İlk kez gündemi siyasal iktidar değil, ?demokratik halk ve gençlik hareketi? belirledi. On beşinci güne giren eylemler; ülkenin sosyolojik dinamiklerini yeniden anlamak, demokratik kültür adına pek çok öğretici kazanımlar, değerlendirmeler üretti.

Bu satırların yazarı olarak da süreci ve gençleri anlamaya çabaladım. Geçen haftalarda üniversitedeki bir dersimden yarım saat önce derslere sürekli devam eden öğrencimden e-posta iletisi aldım: ?Sayın Hocam, ilk kez bugün dersinize gelemeyeceğim. Ailemden ve çevremden aldığım eğitim gereği, Mustafa Kemal?e ve ülkemin aydınlık geleceğine ilişkin endişelerim nedeniyle bugün Gündoğdu Meydanında arkadaşlarımla olacağım. Ben de bu siyasal iktidara onlarla birlikte tepki vereceğim.

Beni anlayacağınızı umuyorum? Saygılarımla.? Sınıfın en beyefendi, çalışkan, devamlı öğrencisi kendi zincirini kırarak itirazlarını eylemli bir sürece taşıyordu. Gençlerdeki ruh hali hemen hemen böyle?

O akşam Gündoğdu Meydanına ben de gittim. Alanda 20-30 bin kişi vardı. Yüzlerce çadır ve direnmenin meşruluğunu içselleştirmiş bir 18-35 yaş grubu vardı. Alan çok sesli ve çok renkliydi. ?Hükümet istifa? sloganı onları buluşturuyordu.

Bir çoğu ile birebir görüştüm. Heykel yıkımı, tiyatro-opera ve sanata bakış, kürtaj yasası, alkol yasağı, nerelerde nasıl oturulacağına dair Başbakanın tavrı, iki ayyaş söylemi, eğitimin dinselleştirilmesi, 3. Köprüye Yavuz Sultan Selim adı verilmesi, ötekileştirme ve pek çok gerekçe? Herkesin orada bulunma nedeni farklı. Ortak duygu; ?otoriterliğe, otoriter dile ve tek adamlığa duyulan kızgınlık?? Her çadırın önünde kitap okuyanlar, şarkı söyleyenler, ekmek arası sardalya balık, gözleme-su, meşrubat satıcıları ve tam bir karnaval?

1990 doğumlu ve çoğumuzun ?apolitik? olarak değerlendirdiği gençlerin bu eylemlerde ?bireysel özgürlük alanlarını kullanma haklarını korumak? istençlerini öne çıkararak yeni bir politik dil ürettikleri çok açık. Bu politik dil asık suratlı değil, hoşgörülü, zeki, mizaha ve sanata, toplumsal kültüre duyarlı? Bu anlamıyla 68 ve 78 kuşağının jargonlarından, ritüellerinden farklı? Şort giyiyorlar, eylem alanında aerobik yapıyorlar, koro kuruyorlar, müzik yapıyorlar, dayanışıyorlar, kulaklarında müzik, çantalarında kitap ve bireysel özgürlükler öncelikli talepleri?

Meydanlardaki genç insanlarımızı anlamak demokrasimizin geleceği adına çok değerli. Ama olmuyor?Gezi Parkına sabaha karşı polis baskını, gaz sıkma, göstericilere yönelik şiddet, Başbakanın sert söylemi anti-demokratik bir devlet geleneği?

Bu gelenekte anlamak, empati yapmak yok. İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Kadir Topbaş?ın, Bülent Arınç?ın, Cumhurbaşkanın söylemi, dili anlamaya yönelikti. Son günlerde geç de olsa İstanbul Valisinin de çektiği twitlerle özür dileme, gönül alma ve hatta ?Gezi Parkında Ihlamur ağaçlarının kokusu ve arı vızıltılarıyla uyanma? özlemlerini dillendirmesi (!) gibi inandırıcı olmayan ifadeleri ilginçti.

Sayın Başbakan Kuzey Afrika gezisinden döndüğünde nasıl bir dil geliştireceği kamuoyunca merak edildi. Zira gitmeden önce ifade ettiği ?çapulcular, ayyaşlar? tanımı tepki toplamış, ?bir işaret versem nüfusun %50?si dışarı çıkar? şeklinde çok tehlikeli ayrıştırıcı, iç barışı zora sokacak bir söylemde bulunmuş, yoğun bir eleştiri almıştı. Sayın Başbakan dönüşte dilini, söylemini maalesef değiştirmemişti.

Ne olduğu, kimlerin olduğu belli olmayan hayali bir ?Faiz lobisi !? düşman ilan ediliyor, sanatçılar suçlanarak ?eylemcilerin anladığı dilden cevap vereceğiz? şeklindeki açıklamalar dile getiriliyordu.

Başbakan göstericilerin kaçarken sığındıkları camide bira içtiklerini söylüyor. Halbuki iktidara yakın destek veren Yeni Şafak gazetesi yazarı Süleyman Gündüz 9. Haziran 2013 tarihli yazısında bizzat camiye giderek, müezzinle görüştüğünü ifade ederek olayı yalanlıyordu. Sayın Başbakanın Afrika dönüşü meydanlarda doğru olmayan ?göstericiler camide bira içti? söylemi şık ve zarif düşmedi. Can havliyle camiler tabii ki sığınılabilir? Eğitim tarihinde bunun çok güzel örnekleri vardır. Gönen ve Savaştepe Köy Enstitüsünün ilk öğrencileri ilk enstitü binası tamamlana kadar yerel halkın da oluruyla camilerde barınmışlardır. Yoksa danışmanlar Başbakana doğruları söylemiyor mu?

Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da çektiği twitlerle Başbakanın yanıltıldığı savını ortaya koyuyordu. Yine AKP İzmir Milletvekili Erdal Kalkan son günlerde çektiği twitlerde ?Hiç kimse vaz geçilmez değildir. Kutsallar dışında herkes ve her hareket eleştirilebilir. Kimse şah değil padişah değil. Önce insan. Tekrarında yarar var; mağrur olma padişahım senden büyük Allah var. Bir de HALK var?Önce insan?? diyerek tıpkı Günay gibi Başbakandan farklı düşündüğünü ifade ediyordu. Yine AKP İstanbul milletvekili İbrahim Yiğit yaşanılanları itiraz ederek ?Başbakan olaylar ve eleştiriler karşısında sinirleniyor. Yüzde 50?yi tutuyorum diyor.

Türkiye?de iç savaş mı çıkaracaksınız, insanlar birbirini mi öldürecekler?? diye soruyor. Yaşanılanları siyaset bilimciler mutlaka yeniden yorumlayacaktır. Türkiye?de tek parti iktidarlarının demokrasiyi içselleştiremedikleri, demokrasiyi sadece sandık olarak görenlerin zamanla otoriterleşmeye yönelebildikleri DP deneyiminden sonra AKP deneyiminde de ortaya çıktığı tespiti bu sürecin önemli notlarındandır.

Tüm bu yaşanılanları eylemlere katılanlar, polis teşkilatı ve özellikle siyasal iktidar akıl süzgecinden geçirerek tekrar değerlendirmeli ve öz eleştiri yapmalıdır. Siyasal iktidar ?biz nerde hata yapıyoruz, ülkenin önemli bir bölümü bize neden şiddetle karşı? sorgulamasını yapmalıdır. Dilini, söylemini yenilemelidir. Polis teşkilatı da ?barışçıl, doğayı, çevreyi korumak amacıyla ortaya çıkan bir eyleme bu kadar orantısız güç kullanmak, gaz sıkmak, şiddet uygulamak doğru mu??

sorgulamasını mutlaka yapmalıdırlar. Siyasal iktidardan çok halkın polisi olma özelliğini anımsamalıdır. Eylemlere katılan ve hiçbir örgütlülük içinde olmayan grupların da provokasyonlara karşı dikkatli olmaları, sürecin olumsuzlaşmaması anlamında özenli davranmaları, şiddetten uzak kalması, barışçı görüntüsünü kaybetmemesi en önemli dileğimizdir.

Taksim?in gazla, tazyikli suyla, provokasyonlarla boşaltılmaya çalışıldığı bir günde bu eylem, farklılıklarla beraber yaşamanın erdemini, farklılıkların haklarına saygı duymayı, ?ben iktidarım, her şeyi yaparım? anlayışının yanlışlığını ve genç insanların duyarlılığı anlamında çok zengin mesajlar üretti. Ülkeyi yönetme iddiasında bulunan tüm politik çevreler bu yeni siyasal dili ve talepleri önemle irdelemelidir. Son söz, bu süreçte kaybedilen üç yurttaşımız ve bir polisimiz için ailelerine-dostlarına başsağlığı dileğidir.