Dünya Kaçar mı Gözüme * Işıl Soğukpınar

29 Ocak 2014, 19:01Bu makale 133 kez okundu
Işıl SoğukpınarYaşasaydı, 29 Ocak 1981 günü ölmeseydi, 91 yaşında olacaktı. Yalnızlığını paylaşır mıydı, bütün renkler aynı hızla kirlenirken birinciliği yine beyaza mı verirdi, bir gün bir mektup aldığında içinden yine kendi mi çıkardı bilinmez. Bilinmez ama söz ustalığında hünerleriyle yine bizi sersemletirdi kesin.
Her okuyuşumda, beğenim artan şairlerden biri Özdemir Asaf. Duygu düşünce yoğunluğuyla birlikte alay ve taşlamaları hayranlık uyandırır. Yaşasaydı Lavinya şiirini besteleyen Feridun Düzağaç'tan başka pek çok şaire ilham oluştururdu elbet.
“Bir kelimeye
Bin anlam yüklediğim zaman
Sana sesleneceğim.”
Aynı dönemin ustaları; Nâzım'ı, Ahmet Muhip'i, Cahit Sıtkı'sı, Rıfat ılgaz'ı, Orhan Veli'si, Melih Cevdet'i kendinden söz ettirirken Nâzım'dan yirmi iki, Oktay Rıfat'tan on iki, Fazıl Hüsnü ile Orhan Veli'den dokuz yıl sonra dünyaya gelen bir şairin talihini ve talihsizliğini düşünebiliyor musunuz?
Çoğu zaman keyiflidir dizelerinde, keyiflendirir okurlarını da, o da bıyık altından gülen ustadır.
“Kelimeler dilimin ucundadır
Kalamaz .”
Kızı Seda Arun'un anlattığı anı etkileyicidir.
“Bir ilkokul. Okulun ilk günü. Birinci sınıf. Öğretmenleriyle ilk kez karşılaşan çocukların kulaklarında; 'Şiir bilenler parmak kaldırsın' sözü çınlar. Parmak kaldıran öğrencilerin sayısı, iki elin parmaklarını geçmez. Öğretmenleri sırayla hepsini çağırır. Tahtaya kalkan çocuk, başı ile sınıfı selamladıktan sonra şiirini okur, hazır ol vaziyetinde. Biri Atatürk ile ilgili şiir okur, biri 23 Nisan, öteki 19 Mayıs, bir diğeri 29 Ekim, kimileri de annem, okulum, öğretmenim. Her şiir okuyan büyük alkış alır. Sıra kendisine gelen Seda da tahtaya koşar, büyük bir sevinçle. Beyaz kurdeleler ile örülmüş saçları dalgalanır bu sırada. Rugan ayakkabılarını bitiştirdiğinde çıkan sesle içi gıcırdar, ama heyecanı daha ağır basmaktadır. Bir şair olan babasının, arkadaşlarının evlerini ziyaretleri sırasında, çok sık okuduğu bir şiiri ezberlemiştir Seda. Babasından büyük ve önemli şair yoktur elbette ki onun için. Rugan ayakkabıların iç gıcıklayan sesi sınıf içerisinde yankılanmasa da okulda yankılanır:
“Ölebilirim genç yaşımda,
en güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim.
şimdi kavakyelleri esiyorken başımda,
sevgilim,
seni bir akşamüstü düşündürebilirim.”
Sınıftaki sessizlik artarken, Seda'nın heyecanı da artar. 'Hani nerede alkışlar, hani nerede tebrikler?' soruları kafasının içinde yankılanır, birkaç saniye önce arkadaşlarının kulaklarında yankılanan mesaj şiiri gibi. Şiirin bitmesiyle başlayan sessizlik, Seda'nın kafasının içinde artan bir çığlığa dönüşür. 'Neden?' Sessizliği ilk bozan kişi elbette öğretmenidir.
“Sen bu şiiri nereden biliyorsun? Kim ezberletti bu şiiri? Kimin şiiri bu?”
Sessizlik artmaya devam etseydi diye düşünmekten kendini alamaz Seda, ama yanıtlamaktan da geri kalmaz.
'Babamın.'
'Baban ne iş yapıyor?'
'Matbaacı.'
'Babana söyle, yarın okula gelsin.'
Akşam eve gider gitmez olanları anlatır babasına Seda ve beklediği gibi bir yanıt alır. Evet, sessizce dinleyen baba güler, yalnızca güler.”
Kelimelere kafa tutar sanki bu söz cambazı. Her bir cümlesi özdeyiş gibidir çoğu şiirinin.
“Gözlerim dışına kapalı
İçine açık.”
Yalnızlığın hüznünü matematik denklemi gibi, ama sade kolayca anlatır. İçindeki çocuk yaramaz ve aklı başındadır.
Çevirmenlik, sigortacılık, yayıncılık yapar; anacak hep şair olarak kalır.
“Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılırsa yalnızlık olmaz.” diyerek kendine hayran bırakan şair, anlatımıyla ağzımı açık bırakmıştır.
“Bak yüzüme, bak sözüme,
Dünya kaçtı gözüme;
Çıkamaz.”
Yaşasaydı 91 yaşında olacaktı, hepimizin gözüne dünya kaçıracaktı.