Dil Öğretimi Nasıl Olmalıdır? * Mehmet Hekim

Günümüzde, dünyadaki tüm gelişmeleri izlemek, kültürler arası iletişimi sağlamak için yabancı dil öğrenmenin, bilmenin çok önemli avantajları vardır. Artık bilimin ve teknolojinin çok hızlı yükselişi ile birlikte günümüzde bir hatta ikinci bir dil bile yetersiz kalabilmektedir. Kariyer basamaklarında ne kadar dil, o kadar iş anlayışı teknoloji kullanımı ile birlikte en aranılan değer haline gelmiştir. Öğrenci velileri özel okullarda aradıkları en büyük özellik dil öğretimi, dil öğretmenleri ve dil öğretimine ne kadar zaman ayırdıkları olmaktadır.
Ülkemizde de yıllardan beridir yabancı dil öğretimi yapılıyor. Ciddi bir değerlendirme yapıldığında, ülkemizde dil öğretiminin istenilen nitelikte olmadığını söyleyebiliriz. Ülkemizde bu kadar emek, para ve zaman israfına karşın alınan sonuçlar gerçekten düşündürücü, şaşırtıcı hatta ürkütücüdür. Son yıllarda Milli Eğitim Bakanlığının en yetkili kişileri bile bu gerçeği açıkça ifade etmektedirler. Okul öncesinde başlayan dil öğretimi yüksekokulu bitirmekle sona eriyor. 15 – 16 yılı bulan dil öğretimi sonunda yabancı dili konuşmada çok sıkıntılar yaşanmaktadır. Gerçekten tüm bu saptamalar ışığında yabancı dil öğrenmek zor mu? Sıkıntı öğrenmede mi, yoksa öğretmede mi?
Dil her şeyden önce “bilgi” değil, “beceri” işidir. Tanımlamayla, ezberlemeyle öğrenilmez. Yüzme bilmeyene nasıl ki sınıfta yüzme öğretilmezse, okutarak, kural belletilerek öğrenciye dil öğretilemez. Dil öğrenmede doğal bir ortam oluşturmak önemlidir. Her dilin öğrenilmesinde bir çocukluk dönemi vardır. Dil öğrenmede bir dizi etkinlik süreci olmalıdır. Dinleme, izleme, konuşma, yazma, oyunlaştırma, okuma ve yazma bunlardan bazılarıdır.
Genellikle öğretmenler, dil öğretiminde öğrenciyi Türkçe düşündürüyorlar. Oysa dili kendi mantığı içinde düşünmek gerekir. Cümleyi Türkçe anlayacaksın, sonra o cümleyi İngilizce, Almanca her neyse çevireceksin, bu yol hem yorucu, hem de ekonomik olmayan bir yoldur.
Yeni öğretim anlayışında öğretmen güdümlü öğretimden, öğrenci ağırlıklı bir düzene geçiş açıkça görülmektedir. Öğretmen, öğretimin vazgeçilmez öğesidir, ancak üstlendiği rol yol göstericiliktir. Öğretmen her şeyi bilen değil, sınıf içi çalışmayı düzenleyen konumdadır. Öğrenci kendi yetenekleri çerçevesinde, öğretmenle olduğu ölçüde arkadaşları ile etkileşim içinde çalışmaktadır.
Çin'den gelen göçmen çocuklar üzerinde yapılan incelemede tem anlamıyla İngilizce konuşabilenler 2-3 yaşında başlayanlar çocuklar olmuştur. Daha ileriki yaşlardakilerin kelime hazineleri geniş olabiliyor ama gramer yanlışları ve aksanlarını düzeltmeleri mümkün olmuyor. Amerika'da yaşayan yabancı kökenlileri ayıran en büyük özellik kullandıkları dil ve aksan olmuştur.
Araştırmacı Hirsch'in dediği gibi, beyinde tüm dilleri öğrenebilecek genel bir dil programı var ama önemli olan bu programı zamanında çalıştırmak.
Her öğrenci en az bir başka dil öğrenmeli, öğrendiğini ve hayatta maddi ve manevi olarak kullanmalıdır.