Çocuk ve Şiddet

Yapılan araştırmalara göre; şiddet, hemen herkes tarafından olumsuz bir davranış şekli olarak görülse de, şiddete maruz kalan bireyin kişiliğinde ve duygusal yapısında önemli psikolojik çöküntüler oluşturduğunun bilinmesine rağmen toplumumuzda yaygın olarak kullanıldığı da göz ardı edilemeyecek bir gerçektir.
Özellikle şiddete en çok maruz kalan kesim çocuklardan ve kadınlardan oluşmaktadır ve çoğunlukla fiziksel olarak güçlü olanın güçsüz olana uyguladığı bir davranış şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Asıl en önemlisi de, uygulayan kişi tarafından da bu davranış çoğunlukla meşru bir davranış şekli olarak görülmeye yada gösterilmeye çalışılmasıdır
Şunu da bilmek gerekir ki, şiddet ve şiddete baş vurma davranışı aynı zamanda öğrenilen, model alınan ve kuşaktan kuşağa aktarılan bir davranış şeklidir.
Unutmamalıyız ki biz çocuklarımıza nasıl davranıyorsak, çocuklarımız da davranış olarak bizden onları öğrenecektir.
Ancak yine yapılan araştırmalara göre; eğitimli ve kültürlü bireylerde şiddete baş vurma davranışının daha az görüldüğü gözlenmiştir. Bunun temel nedeni eğitimli ve kültürlü kişilerin diğer kişilere oranla ?sorunlara farklı çözümler üretebilme yeteneği?ni daha fazla geliştirebilmiş olmasıdır.
Eğer sağlıklı bir toplum ve üretici- yaratıcı bireylerden oluşan pırıl pırıl bir nesil istiyorsak çocuklara ve gençlere dayak, şiddet ve her türlü istismarı içeren davranışlardan arındırılmış bir eğitim şarttır. Bunu sağlayabilmek için de bu konuda bilinçli , çevresini ve diğer anne-babaları bilinçlendiren eğitimcilere, anne-babalara ve bireylere ihtiyaç vardır.
Milli Eğitim Dergisinin 151. sayısında çocuğa karşı şiddet şöyle tanımlanmaktadır:
?Çocukların bedensel, zihinsel yada ruhsal sağlıklarına zarar veren, gelişimlerini engelleyen tutum ve davranışlara maruz bırakılmalarıdır.?
Bu tutum ve davranışlar çocuğu fiziksel, duygusal ve cinsel olmak üzere 3 biçimde etkileyebilir.
Fiziksel şiddet; çocuğun ve gencin anne- babası ve diğer yetişkinler tarafından bedensel olarak örselenmesidir. Çocuğun fiziksel olarak istismar edilmesi onun duygusal bakımdan da hasara uğramasına neden olmaktadır. Bu istismar çocuğun gelişiminin bütün yönlerini etkileyecek ve bu etki yetişkinlik döneminde de devam edecektir.
Dayak sadece aile içinde değil, okulda da eğitim, disiplin ve davranış değiştirme amacıyla ve bir cezalandırma aracı olarak kullanılmaktadır. Türk toplumunda şiddet ve saldırganlık içeren davranışların destek görmesi, okulda da bu tür davranışların yandaş bulmasına neden olmaktadır.
Toplumdaki yaygın kanının aksine araştırmalar eğitimde fiziksel cezanın başarılı olmadığını;övgü, ödüllendirme gibi olumlu güdülendirmelerin daha etkili olduğunu göstermektedir. Fiziksel ceza öğrencinin okuldan korkmasına, özgüvenini yitirmesine neden olurken, davranışı daha kötüleştirmekte, saldırgan ve yıkıcı tutumları arttırmakta, sınıf düzenini bozma, eşyalara zarar verme, öğretmenlere karşılık verme, yalan söyleme gibi olumsuz davranışları arttırmaktadır. İstenmeyen davranışı değiştirmede fiziksel cezanın etkisi geçici olduğu gibi, çocuğun içgörü kazanmasını ve vicdan gelişimini engellediği için, bir süre sonra aynı olumsuz davranış tekrarlandığında sonuç alabilmek için giderek cezanın şiddetinin arttırılması gerekecektir.
Okullardaki şiddetin bir diğer boyutu ise çocuklar arası şiddettir. Bunu hazırlayıcı etmenler; çocuğun şiddetle daha önce karşılaşmış olması, gerçekleşmeyen umutlar, düş kırıklıkları, öç alma duyguları, paylaşılamayan öfke, anti-sosyal kişilik, madde bağımlılığı vb. dır. Duygularını ifade edebilen, insan ilişkilerinde başarılı, uyumlu, yaşama umutla bakan bireylerde şiddet eğilimi düşüktür. Bir çocuğun şiddete yatkınlığı değerlendirilirken, olumsuz özelliklerinin yanında olumlu yanları da göz önüne alınmalı, olumsuz yanları ağır basıyorsa psikolojik destek sağlanmalıdır.
Duygusal şiddet;toplumumuzda en yaygın şekilde kullanılan istismar biçimidir. Çocuk ve ergenin kendisini (bedenini ve kişiliğini) olumlu biçimde algılamasını, değerlendirmesini ve geliştirmesini engelleyen her türlü olumsuz uyaranı kullanma ve duygusal bakımdan kötü muamele yapmayı içermektedir:Çocuk konuşurken başka yere bakmak, dinlememek, başarılarını görmezden gelmek, sık eleştirmek, tehdit etmek, cevaplarının olumsuz olduğunu bildiğimiz soruları yöneltmek, suçlamak aşağılamak, başkalarıyla karşılaştırmak,yapabileceğinden fazlasını beklemek, reddetme, aşağılama, yalnız bırakma, korkutma, suça yöneltme, duygusal bakımdan ihtiyaçlarını karşılamama, kardeşler arasında ayrım yapma, önemsememe, küçük düşürme, alaylı konuşma, lakap takma, aşırı baskı ve otorite kurma gibi davranışlar çocukta duygusal ezim yaratan başlıca yetişkin ve anne-baba davranışları arasında yer almaktadır.
Çocuk ve ergenin vücut organlarının her hangi birinin veya bir kaçının yapısı veya işleyişi yada cinsel organlarının işlevi ile ilgili yakışık almayan kötü ve çirkin benzetmeler yapma, çocuğun ve ergenin kendi bedenini, vücut ve cinsel organlarının yapı ve işlevini olumlu algılamasında zorluklar yaratır ve olumlu benlik geliştirmesini engeller.
Bu davranışlara maruz kalan çocuk;
Kendine güvensiz – Ürkek – Huzursuz – Sık sık yanlış yaptığını düşünen
İş yapmaktan keyif almayan – Kendini önemsiz hisseden
Konuşurken gözlerini kaçıran
Ve belki de saldırgan birisi olacaktır.
Cinsel şiddet; çocuğun rızası olsun yada olmasın ırzına geçilmesi, cinsel organlarının ellenmesi, müstehcen sözlere maruz bırakılması, yetişkinin cinsel organlarını okşamaya yöneltilmesi veya zorlanması, pornografide yada fuhuşta kullanılması, çocuğa pornografik materyal izletilmesi, teşhircilik gibi davranışları içerir.
Bu tip davranışlarla karşı karşıya kalan çocuk ve ergen sıkılma, utanma, korku ve huzursuzluğun yanısıra öfke, kızgınlık, çaresizlik, suçluluk gibi duygular hissedecektir. Hatta bu durum onda çok daha derin duygusal travmalara neden olacaktır. Yetişkinlerden dokunma veya sarkıntılık yoluyla tacize maruz kalan genç erkekler veya çocuklar cinsel kimlik oluşturma sürecinde bocalayabilir ve eşcinsel olma korkusu taşıyabilirler. Kızlarda karşı cinse ve cinselliğe karşı olumsuz duyguların yerleşmesine neden olabilir.
Bu davranışları yapanlar aile içinde ergenin ve çocuğun yakınları (anne-baba veya anne-baba yerini tutan yetişkinler, kardeşler veya akrabalardan birisi, komşu veya herhangi bir tanıdık) yada hiç tanımadığı bir yabancı olabilir.
Tecavüze uğrayan çocuk ve ergenler ağır bir duygusal şok yaşayacaklar ve değersizlik duyguları hissedeceklerdir. Çocuğun ve ergenin kendini çaresiz ve aciz hissetmesi ve cinsel bakımdan zedelenmekten dolayı sapan cinsel davranışlar göstermesi mümkündür. Cinsel saldırıya maruz kalan çocuk ve ergenin, bunu önleyememekten veya buna neden olduklarını düşünmekten doğan suçluluk duyguları taşıdıkları ve kendilerini olumsuz tarzda algıladıkları görülmektedir. Yakınlarından böyle bir fiille karşılaşan çocuk ve ergenlerin, onların bu ahlak dışı davranışları karşısında yakınları tarafından ihanete uğrama duygusunu da içlerinde taşıyacaklardır.
Sonuçta, ne türlü şiddete maruz kalırsa kalsın çocukta ve gençte; Depresyon, suça, uyuşturucuya, fuhuşa yönelen davranışlar, duygusal ve ruhsal bozukluklar, kişiler arası ilişkilerde rahatsızlık, anti-sosyal davranışlar, saldırganlık ve kendi çocuklarına yönelik örseleyici davranışlar görülecektir. Ayrıca şiddete maruz kalan çocuk içedönük ve edilgen olmaya daha yatkın olacaktır. Zor ve şiddet kullanarak davranış yönlendirmeyi amaçlayan anne-baba ve diğer yetişkinler, çocukta zayıf vicdan ve ahlak gelişimine; çocuğun kendilerine karşı öfke, korku ve kızgınlık içinde olmasına; sorunları şiddet yoluyla çözmeyi öğrenmesine neden olacaklardır.
Yapılan araştırmalara göre toplumda karşılaşılan şiddetin nedenleri;
Cahillik/ Kültürsüzlük/ Eğitimsizlik
Ailede yetiştirme tarzı/ Çevre
Disiplin anlayışı
Sevgisizlik/ Saygısızlık/ Güvesizlik
Psikolojik nedenler
Zayıflık/ Kıskançlık/ Erkeğin huysuzluğu/ Sinirlilik/ Başarısızlık
Gelenek-görenek/ Namus kavramı
Alkol, kumar gibi alışkanlıklar
Parasızlık
Uyumsuzluk/ Eşler arası geçimsizlik
Anne-baba ve çocuk arasındaki şiddetin nedenleri;
Eğitimsizlik/ Cehalet
Aile bireyleri arasında saygının yitirilmesi/ İletişimsizlik/ Anne-baba tutumundaki dengesizlik
Çocukların aşırı isteklerde bulunması/ Anne-babaların maddi sorunlarla bu isteklere cevap verememesi
Çocukların söz dinlememesi/ Saygısızlık/ İsyankarlık/ Yalan söyleme uyumsuzluk
Anne-babanın terbiye verememesi/ Ailedeki bozuk yapı
Kuşak çatışmaları
Anne-babaların psikolojik problemleri/ İş problemleri/ Ekonomik sıkıntılar
Çocuğa karşı şiddetin önlenmesinde öğretmenin rolü
Çocuklarla her gün bir arada bulunan öğretmen, onları sürekli gözleme olanağına sahiptir ve öğrencisinin yüzünde yada vücudunun her hangi bir yerinde gördüğü yara bere ile ilgilenip başına ne geldiğini araştırabilir, davranışlarındaki içe kapanma, mutsuz, keyifsiz görünme, dikkatini toplayamama, okul başarısında düşme, hırçınlık, saldırganlık vb. değişiklikleri gözleyebilir. Herhangi bir sorunla karşılaşan öğrencisinin kendisiyle dertleşmesi için uygun ortamı yaratabilir, öğrenciye yararı olabilecek çözümler üretilmesine katkıda bulunabilir.
Gerektiğinde de gerekli mercilere başvurmaktan çekinmemelidir.
Bilindiği gibi toplumumuzda şiddet uygulayan kişilere yasalarımızda da çeşitli biçimlerde cezalar verilmektedir. Ancak ne yazık ki toplumumuzda, gerek şiddetin makul bir davranış olarak görülmesi yada ?o kadarı şiddet sayılmaz? diyerek varolan şiddeti yok sayma eğilimi, gerekse de şiddetin önüne geçilmesinde bu tip yöntemlerin çıkar yol olmadığının inancı ailesine ve çocuklarına şiddet uygulayan bireylerin yasalarla cezalandırılmasının önünde bir engel teşkil etmektedir.
Bilinmelidir ki, her çocuk kendi farklılıklarıyla vardır, eğitimde ve disiplin anlayışında çocuğa sevgi ve şefkatle yaklaşmak gerekmektedir. Ve çocukları şiddetten korumanın ilk adımı şiddetin varlığını kabul etmektir.
Öğretmen, çocuğu eğitirken asla fiziksel ceza uygulamayarak örnek olmalı, uygulayanları da hoş görmemelidir. Toplumun çocuk istismarı konusunda duyarlılığını arttırmak, öğrencilerin anne-babalarını ve diğer bireyleri eğitmek konusunda öğretmene önemli görevler düşmektedir.
Dayak dışı yöntemlerle disiplini sağlamanın yolları;
Çocukla yaşına uygun bir dille iletişim kurulmalı. Sözel öğretmen-öğrenci ilişkisi çocuğun bilişsel yeteneklerini geliştirecektir.
Olaylara çocuğun gözü ile bakıp kendinizi onun gözü ile görün. Size göre kabul edilemeyen bir durum çocuğun gözünde farklı olabilir.
Çocuğa yaşına uygun, kabul edilebilir, kesin ve tutarlı sınırlar çizilmeli ve belli kurallar konulmalı. Bunların aşılmasının istenmediği kesin bir dille ifade edilmelidir.
Çocuk sınırları aştığında ya da kurallara uymadığında sonuçları ile yüzleştirilmeli. Örneğin yeri kirleten çocuktan orayı temizlemesini, birini inciten çocuktan incittiği kişiden özür dilemesini isteyin.
Çocuğa konuşma ve davranışlarınızla da örnek olun.
Çocuğun birden fazla istenmeyen davranışı varsa hepsini aynı anda ele almak yerine teker teker ele alınması istenmeyen davranışın daha çabuk giderilmesini sağlayacaktır.
Olumlu yönde değişen davranışlarından dolayı onu kutlayın.
Çocuğun olumlu davranışlarını onayladığınızı beden diliyle de gösterin. Bazen bir küçük bir gülümseme, sırt sıvazlama veya bir baş hareketi bir çok söze bedeldir.
Çocuklara sorunlarla başa çıkmada destek olun. Ancak onların yerine karar vermeyin. Bu onların öz güvenleri sağlamaları için de yararlı olacaktır.

AİLEYE ÖNERİLER

Döven yetişkin çaresizdir. Aslında böylesi davranışlarda biraz da intikam duygusu gizlidir: Çocuklar nasıl davranacakları konusunda ipuçları almak üzere anne-babalarını ve diğer yetişkinleri gözlerler. Eğer siz kendiniz ?tutarlı olarak- sevgi ve şefkat dolu biriyseniz., çocuklarınızın da bu şekilde yetişme olasılığı yüksektir. Eğer siz onlara bir şey söylüyor ama davranışlarınızla tersini yapıyorsanız, çocuklar sizin söylediklerinizi değil daha çok sizin yaptıklarınızı dikkate alacaklardır.
Eğer çocuklarınızın onuruna saygıyla yaklaşır, başarılarına ilgi gösterir ve farkederseniz, onlara vereceğiniz mesaj, tüm canlıların onuruna saygı ve ilgi gösterilmesi gerektiği olacaktır. Bunun bir boyutu da iyilikçi davranışların ödüllendirilmesidir. Bu tür davranışlarının sizi ne kadar mutlu ettiğini coşkulu bir şekilde ifade etmeniz onlara en büyük ödül olacaktır.
Anne-babalar, her şeye rağmen, çocuklarının, arkadaşlarından gördükleri, çevrelerinde yaşadıkları ve televizyonlarda sinemalarda izledikleri, bencil kahramanları öven bir kültürden edindikleri olumsuz, bencilliğe, zalimliğe, yok edip ezmeye prim veren mesajlarla bütün çabalarının boşa gideceğinin kaygısını yaşamakta haklıdırlar. Ancak unutmayın çocuklar ve ergenler kendilerinin yada diğer insanların ulaşamayacakları kadar abartılmış ve yüceltilmiş kahramanları pek sevmezler. Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü?nün araştırmasında, televizyonda iyilikçi davranışları izleyen çocukların, bu davranışları taklit etme eğiliminde oldukları görülmüştür. Bu yüzden onlara her zaman rastlanabilecek sıradan türden iyilikçi davranışları sergileyen kahramanların öykülerini anlatan kitaplar seçmekte yarar vardır.Çocukların görmek istediği filmler hakkında onlarla konuşun. Çocuklarınızı şiddetten uzak bir kavanoz içinde yetiştiremeseniz de, onlarla bu konularda yapacağınız konuşmaların etkisi epey uzun sürecektir.
Çocuklarınızın çevresinde, olumlu özellikler gösteren yetişkinlerin bulunmasını ve dolayısıyla sizden başka örnek alacağı modellerin de olmasını sağlayın.
Yapabileceğiniz bir başka şey de onları sosyal aktivite ve organizasyonlara teşvik etmek olabilir. Toplumda varolan doğa ve toplum yararına ?Tema, Akut, Yeşil Barış gibi- sivil örgütlenmeler hakkında onların yanında konuşun.
Çocuğumuzun olumsuz davranışlarına kızmadan, cezalandırmadan nasıl engel olabiliriz;
Çocuk davranışı yapmadan önce beklentilerinizi açıklayınız: ?Sokağa çıktığımızda bir şeyin alınması için ağladığın zaman çok sinirleniyorum. Sokakta benden bir şey istemeyeceksin, anlaştık mı??
Yapılmasını istemediğiniz olumsuz davranışlar için çevreyi değiştiriniz.
(Kırklareli RAM)