Batı Anadolu Uygarlığı * Haydar Aksakal

03.02.2014 / 00:00

Batı Anadolu Bölgesi'nin sınırları, kuzeyde Marmara Denizi, batıda Ege Denizi, güneyde Akdeniz, doğuda ise Orta Anadolu platosuna kadar uzanıyordu. Bu topraklardaki savaşlar, kültürel ve ekonomik ilişkiler tarihin derinliklerinde kayboldu. Bölge birçok araştırmacının ilgisini çekti, yazılı ve arkeolojik verilerin yetersizliği 4.000 yıl öncesine ait uygarlık, kültür ve tarihin ortaya çıkmasını zorlaştırdı.

Son yıllarda yapılan arkeolojik kazılar ve Hitit metinleri, Batı Anadolu kültürü ve medeniyeti için umut oldu. Hititler, yaşanan sosyal yapıyı, kültürü ve tarihi kendi kronolojilerine göre yönlendi…

Hititler, MÖ 1.700-1.200 yılları arasında Batı Anadolu'nun zenginliğini, doğal ve maden kaynaklarını ele geçirmek için, Batı Anadolu'ya birçok askeri sefer düzenledi, diplomatik yönden kontrol altına aldı. Ortaya çıkan küçük kent devletlerini, yöresel krallıkları himayeleri altına alarak, topraklarını Batı Anadolu'ya kadar genişletti. İmparatorlukları yıkılıncaya kadar yerel dere beyler ile mücadelelerini sürdürdü.

Batı Anadolu'da, kıyıya paralel dağlar, geniş nehirlerin suladığı ovalarda yaşama uygun alanlarda, Neolotik dönemden gelen bir kültür bütünlüğü görülür. Kent devletlerinin bulunduğu yerlere, dışarıdan ve doğudan gelen kavimler yerli halk ile yeni bir yaşam yolu buldu, çevreye ve Anadolu insanına uyum sağladı.

Birden çok yöresel krallıklar ortaya çıktı. MÖ 2. bin yıllarında Batı Anadolu Bölgesi'nde Hititler ve Mikenlerin askeri, ekonomik ve kültürel ilişkileri ağırlık kazandığı halde Hititlere ait kazanımların ve kronolojisinin durduğu yer tam olarak tespit edilememiştir.

MÖ 2.000/1.900-1.200 yıllarını kapsayan zaman dilimi, Orta Tunç Çağı ve Genç Tunç Çağı olarak iki evreye ayrılmıştır. Kıyı bölgelerinde yaşayanların, Minos ve Miken uygarlıkları ile yakın ilişkileri ve “Hitit Krallar Listesi” Batı Anadolu'daki gizemin çözülmesinde önemli bir kaynak oluşturdu.

Batı Anadolu kazılarında ortaya çıkarılan en önemli buluntu keramiklerdir. Erken Neolitik Çağ'da MÖ VII. bin yılın başlarında insanların kilin özelliğini keşfetmesi ile yaptığı çanak-çömlekler kültürel yaşamda değişiklere yol açtı.

Keramiğin en eski örnekleri Mezopotamya'da ele geçirildi. Mısır'da ise 3. bin yıllarının ilk yarısında görüldü. Kuzey Avrupa'da ise MÖ 1.000 yıllarında kullanıldı.

9. yüzyıldan 13. Yüzyıla kadar olan devrede Keramik Sanatı gelişti. İran'da ve Büyük Selçuklular Döneminde teknik ve zevkle yapılmış süslemeler ile dikkati çekti, çeşitliliğe ve ustalığa ulaşıldı. Anadolu Türk keramik sanatı, Büyük Selçuklu Sanat ve kültüründen kaynaklandı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde keramik, önemli özellikler kazandı,

Kazılarda yapılan karbon tarihlendirmelerinin doğru sonuçlar vermediği söylenmektedir. Bölgede çivi yazılı tabletler yok. Elde edinilen bilgiler, Hitit metinleri, Mısır ve Ugarit kaynaklarından temin edildi.

Batı Anadolu Bölgesi'nde bulunan Arzawa, Wilusa, Appawiya, Walma, Happala, Ahhiyawa, Zippasla, Heriati, Seha Nehri Ülkesi, Mira-Kuva, Lukka, Karkisa ve Masa isimli yöresel krallıkların kültürel mirasını ortaya çıkarmak için yapılan çalışmalar, yüzey araştırmaları ve arkeolojik kazılar gün geçtikçe yoğunlaşmaktadır.

Hitit Kralı Murşili'nin Batı Anadolu'ya yaptığı seferde, Arzawa ülkeleri dağıldı. Mira, Happala, Kuwaliya, Appawiya ve Seha Nehri Ülkesi, Hitit ülkesine bağlandı. Savaşın ardından 10.000 Assuwalı asker, 600 arabalı savaşçı, Assuwa'nın ileri gelenleri, savaş esirleri, sıgır, koyun, at ve ganimetler Hitit Başkenti Hattuşa'ya götürüldü.