Aydınlanma Işığını Yakanlara * Işıl Soğukpınar

17 Nisan Köy Köy Enstitülerinin kuruluşunun doğum günüdür.
Dünyada, bizden başka hiçbir ülkede uygulanışı denenmemiş eşi benzeri olmayan okullardır.
Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır.
1936'da Saffet Arıkan'ın Milli Eğitim Bakanlığı döneminde Köy Eğitmeni projesi uygulamasına başlanır. Amaç, köye hem öğretmen hem de modern üretim araçları ve tarım yöntemleri sağlamak ve eğitimin mali yükünü hafifletmektir. İsmail Hakkı Tonguç yönetiminde başlanan bu projenin başarılı olması üzerine 1937 ve yıllarında çıkarılan yasalarla köy eğitmeni yetiştirme deneyimi yaygınlaşır. Kırsal kesime yönelik bu eğitim uygulaması daha sonra kurulan Köy Enstitüleri için uygun koşulları yaratmıştır.
Köy Enstitülerinde yaşam, tam “birliktelik, katılım, yetki” ve “sorumluluk” eksenine oturtulmuştur. Anlayış o dönemde “eğitim, üretim içindedir” anlayışıdır.
Üreten, paylaşan ve dönüştüren demokrat insanlar yetiştirerek ülkenin gelişmesini sağlamak hedeflenmiştir.
Köy Enstitüleri, kuruluşundan itibaren Atatürk devrimlerinin itici gücü olma yolunda hızla yol almış, buralardan birçok öğretmen, eğitmen ve sağlık memurunun yanı sıra Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran ve Dursun Akçam gibi yazarlar ve düşünürler yetişmişlerdir.
Gerçek anlamda devrimci bir hareket olan Köy Enstitüleri çağın en ileri eğitim modeliydi. Anlayan, düşünen, sorgulayan ve üreten bireyler yetiştirmiştir. Köy Enstitüleri, üretim ve kültürel eksenli oluğu için öğrenciler özgüvenini geliştirmiştir.

Türkiye'de bilimsel düşünceyi köylere kadar götürmüştür. Ancak toplumumuzun eğitim düzeyi, soğuk savaş koşulları ve birtakım baskılar sonucu ne yazık ki bu kazanım korunamadı.

Köy Enstitüleri eğitim modelinin temel anlayışı, kişinin kendi farkına varabilirliğini kazandırmasıydı. Anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyordu. Yaptığı işin verdiği mutluluk ile yaşamına anlam katabiliyordu.

Bu aydınlanma ışığını yakanların önünde sevgiyle, özlemle, saygıyla eğiliyorum.

YADIRGADILAR BİZİ

Urbalarımız bozdu
Toprak renginde
Yamasız temiz
Öyle uydu sırtımıza
Nedense yadırgadılar bizi

Potinlerimiz beykozdu
Beykozun içinde ilk kez
Çorap gördü ayaklarımız
Okşar gibi giydik ikisini de
Nedense yadırgadılar bizi

Yüzlerimiz güneş yanığı bronzdu
Ellerimiz katı katı
İş görmekten
Başlarımız dik
Kendine güvenmekten
Nedense yadırgadılar bizi

Bilgi kentin tekelinde yozdu
Kız kaçar gibi geldi bize
Ne çok severmiş doğayı
Ekmek su yerine geçti yanımızda
Boy verdi ağaç ağaç yapı yapı
Nedense yadırgadılar bizi

Köy yolları göklere dek tozdu
Okundukça kitap
Sallandıkça kazma kürek
Kitabın kabında
Kazmanın sapında
Köy köy diye gümbürderdi yürek
Nedense yadırgadılar bizi

Köy çok sayımız azdı
Düşümüze girdi köyler
Yeni baştan kurduk kafamızda
Umut ocakları tüttü yirmi bir yerde
Nedense yadırgadılar bizi

Yazımızı yazanlar kara yazdı
Başımıza yıkıldı tasarladığımız köyler
Umutlarımız boğuldu doğmadan
Suç sayıldı çalışmak
Suç köy köylü demek
Hala nöbet tutuyor
Dizleri göğsümüzde
Elleri boğazımızda kara yazı yazanlar
Nedense yadırgadılar bizi

Kuyumuzu kazanlar derin kazdı
Sizin olsun sizden gelen bana
Sizin bu boyun bağı
Özledim boz urbayı
Bırakın elimi kolumu
Özledim doyasıya çalışmayı
Nedense yadırgadılar bizi

Dilimizde türkü elimizde sazdı
Köylerden geldik tek tek
Biriktik öbek öbek
Çalıştık küme küme
Kapanmadan görürse gözlerim
Yeniden açıldığını Enstitülerin
Yanmam öldüğüme
Nedense yadırgadılar bizi HAŞİM KANAR