Ali Kemal Turan * 17 Ağustos

17 Ağustos(Deprem)

Sıradan bir gece idi;
İzmit körfezi karanlığın koynunda
büyük bir sessizlikle,
uykusuna dalmak üzere idi…
Körfez şehirlerinin ışıkları
denizin yansımasında
dalgalarla oynaşıyordu…
ve insanlar!
Binlerce,onbinlerce can!
Binlerce,onbinlerce umut!
yatmıştı yarına varmak üzere…
Sevdaları saklı idi yarınlarda;
umutları ve beklentileri…
Bebelerini büyütecekti genç babalar,
torunlarını sevecekti dedeler,
çocuklar oynayacaklardı…
Gül yüzlü yavrusunu doğuracaktı Nazlı gelin;
misafirlerine mantı yapacaktı Hatice ana…
İşsizdi bir baba saat 02.05, i vurduğunda,
gözüne uyku girmemişti;
Nasıl kazanacaktı yarın ki rızkını?
iş bulabilecek mi idi?
hanidir küçük oğlunun istediği,
o kırmızı bisikleti alabilecek mi idi?
Düşünmede idi hep!
ahh düşünceli idi…
* * * * * *
Velhasılı insanlar yatıyordu!
uyuyordu köyler,kasabalar,
kentler dinlenmede idi…
Susmuştu vapur,tren düdükleri
arabalar homurtularını kesmişti…
Koca koca kentler;
günün yorgunluğuna teslim olmuştu…
* * * * *
Oysa bilselerdi ki derinlerde
Dünya,nın kaynar kazanı; arz,ın merkezi,
fokur fokurdu…
Bilselerdi ki dipten gelen dalganın,
o amansız depremin kendilerini
sessiz karanlığa gömeceğini;
Hiç üzermi idi Özlem kız annesini!
Hiç üzermi idi Ahmet dayı emektar eşini!
Bilse idi onu bir daha göremeyeceğini…
Saat 02.05!
Gecenin geç ve yıldızsız bir vakti,
Körfezin üzeri kara bulutlar!
Onbinlerce canın talihi kadar kara!
Doğa,nın acıması yok!
İnsanı insana kayırması yok!
Bir kaç dakikada bitiverdi her şey!
Binlerce umut bitiverdi,
binlerce sevda…
Binlerce bebe yok oldu;
daha yolun başında…
Binlerce yıldız kaydı gökyüzünden sessiiizce…
Milyonlarca yürek dağlandı o gece!
İnsanoğluna çaresizliğini hissettirdi doğa,
'beni yenemezsiniz! ' dedi…
* * * * * *
O gece sevgiler göçük altında idi…
Yürekler parçalanmıştı!
Ayrıldı birbirinden kırk yıllık eş,ler,
savaşlar verildi aç,susuz
enkazlarda,karanlıkta…
Kaç gün kaldığını unuttu Seher teyze,
göçük altında,
kocası sesini duymuyordu!
bacak! bacağı nerede idi?
hissetmiyordu…
Ne zaman başlamıştı bu sonsuz karanlık?
öldü ise,nasıl düşünüyordu?
O gece boş yere bağırarak kendini yordu,
sesini duyuramıyordu…
Hayatın anlamını epeyice düşündü o gece;
karanlıktan gelmişti doğduğunda,
bilinçsizlikten..
ve işte yine karanlıkta idi
akşam kocasına söylediği laf için epeyi pişmandı…
Özür dileyecekti sesini duyurabilse;
af dileyecekti, helalleşecekti…
Ah su! su yokmu idi bir damla?
bacak! bacağını hissetmiyordu…
* * * * * *
Sabah sıradandı uykudan yeni kalkanlar için Ege,de
Kahvaltıya hazırlanıyordu insanlar,
biraz televizyonu da açalım..
aman! o ne!
Kimdir bu ağlayan bebe?
Neden bu kalabalık?
Kim o kolsuz insan?
kaza mı ne? …
* * * * * *
En nasırlı yürekler bile ağladı o gün!
gözler kan çanağı,yavrularına sarıldı analar,
babalar belli etmedi acısını çocuklarına,
öyle ya! ;
'benim babam ağlamaz! '
Nasıl ağlamaz!
Ah kınalı kuzum ah…
Sen o kapalı odaya gelmedin,
babacığını görmedin,
Bin yüreği olsa babacığının,
bini de parçalanmazmı idi o gün! …
* * * * *
Dünya bir oldu o gün;
düşmanlar dost!
kenetlendi insanlar!
O yaraları sarmaya,
dünyanın tüm sargıları yetmedi yine de…

Doğa bir ders vermişti o gün;
belletmişti bize ki;
Irk,dil,din ayrımı suni idi,
Kaderimiz, hep kaderimiz bir idi…
Gemimiz aynı gemi idi! …