İZMİR'DE SEMPOZYUM: “2014-TÜRKİYE EĞİTİM VE KÜLTÜR DÜNYAMIZDA NELER OLUYOR? NE YAPMALIYIZ” * Kemal Kocabaş

Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) ve Konak Belediyesi 20 Eylül 2014 Cumartesi günü bir sempozyumla ülkenin en önemli sorunlarından “eğitim ve kültür” ü masaya yatırıyor, tartışmaya açıyor. Dört farklı oturumda gerçekleşecek sempozyumda ülkenin eğitim ve kültür sorunları çok farklı boyutlarıyla irdelenecek, öneriler geliştirilecek ve “ne yapmalı” sorusunun yanıtları aranacak.

Okul öncesinden, yüksek öğretime, öğretmen yetiştirmeden, mesleki teknik eğitime, ders kitaplarındaki toplumsal cinsiyetten, küreselleşme olgusuna, Cumhuriyet Eğitim Devriminin temel kazanımlarından, 21. yüzyıl eğitim paradigmalarına, eğitim felsefesindeki değişimlerden, sanat ve kültür dünyasındaki çürümelere tüm sorunların konuşulacağı, tartışılacağı sempozyumda 22 çağrılı konuşma bildiri sunacak.

Sempozyuma “Prof. Dr. Kemal Kocabaş, Doç. Dr. Gülsen Ünver, Prof. Dr. Ayfer Kocabaş, Arif Yücedağ, Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu, Prof. Dr. Songül Sallan Gül, Ali Ulusoy, Yard. Doç. Dr. Semiha Günal, Doç. Dr. Gül Ünal Çoban, Prof.Dr.Rıfat Okçabol, Doç.Dr.Hülya Kartal, Ramazan Karakale, Prof.Dr.Yakup Kepenek, Doç.Dr.Haluk Erdem, Prof.Dr.Binnur Yeşilyaprak, Prof. Dr. Ali Uçan, Prof. Dr. Adil Türkoğlu, Mustafa Gazalcı, Dr.Niyazi Altunya, Dr.Mithat Vural, Dr.Alper Akçam, Pakize Türkoğlu” bildirileriyle katılarak YKKED-Konak Belediyesinin eğitim-kültür imecesine omuz verecekler.

Bu sempozyum, yaklaşık 20 milyon öğrencimizin ve 850 bin öğretmenimizin eğitim-öğretime başlayacağı, yani okulların açılacağı hafta yapılıyor. Türkiye eğitim sorunlarını ıskalıyor, önemsemiyor ve önlemini de almıyor. Gördüğümüz; son on iki yılda siyasal iradenin sadece kendi toplumsal mühendislik projeleriyle çocuklarımızı bir kalıba sokmak istiyor olması gerçeğidir. Bu sempozyum, eğitimi dinselleştirmeye yönelik bir toplumsal mühendisliğe itiraz ederek “aklın ve bilimin” rehberliğinin önemine özellikle vurgu yapacaktır.

Eğitim sistemimiz çocuklarımızın doğuştan getirdiği ve beyinde depoladığı o gizil enerjiyi, yaratıcılığı okul ve eğitim dediğimiz toplumsallaşma-özgürleşme süreçleriyle ortaya çıkarabiliyor mu? Tabii ki hayır…

Zorunlu (güya seçmeli), dayatmalı din dersleri ile, sınav ve test odaklı yapısı ile çocuklarımızın beyinlerinde gizlediği yaratıcılık baskılanarak çocuklarımızın en önemli zenginliği toplumsallaşamıyor, özgürleşemiyor. Batı ülkelerindeki son yıllardaki “beyin merkezli eğitim” tartışmaları bu nedenle büyük öneme sahiptir. Yapılan tüm sınav sonuçları eğitim sistemimizin niteliğinin ne denli düştüğünün somut kanıtlarıdır.

Üniversiteye giriş sınavında 40 soruya verilen yanıtların Türkçe, matematik, fen ortalamaları ile hep sonlarda yer aldığımız PİSA 2003-2006-2009-2012 sınav sonuçları çok önemli paralellik göstermektedir. Sonuçlar çok net. Eğitim sistemi çocuklarımıza analitik düşünme becerileri kazandıramıyor ve öğrendikleri arasında ilişki kuramıyor, öğrendiklerini de uygulayamıyor. Türkiye'nin 25 yaş üstü eğitim ortalaması da 6.5 yıl… Yani Orta-1 seviyesi… Batı ülkelerinde ise bu rakam en az 12 yıl…

Türkiye'nin kişi başına düşen milli gelirinin 10 bin dolara ulaştığı son yıllarda rapor edildi. Siyasal irade, ekonomik alanda ilk on ekonomiye girmek istediğini ifade ediyor. Ama başka veriler bunun olanaklı olmadığını söylüyor. Zira Türkiye İnsani Gelişmişlik anlamında dünyada 90. sırada… Yani insan potansiyeli ve niteliği anlamında çok gerilerdeyiz. Bu insani potansiyel ile ilk ona girmek olası değil tabii… Bu uyumsuzluğun giderilmesi için eğitimde “niteliği” öne çıkaracak bir eğitim reformu yaşamsal bir önemde olacaktır.
Tüm bu kargaşa, daha çok İmam Hatip Lisesi açarak, tüm okulları İmam Hatip'e dönüştürerek çözümlenemez. Siyasal iradenin ve muhalefetin bunu görmesi gerekir. Muhalefetin de eğitim sorunları üzerinde yoğunlaşarak demokratik, laik, bilimsel eğitim anlamında anti-tezini ortaya koyması yaşamsal önemdedir.

Bir an önce biat eden tek tip insan yetiştirmeye yönelik bu yanlıştan dönülmelidir. Evrensel dünyanın içinde var olabilmek için önce akıl ve bilimi temel referans almak gerekiyor. Tıpkı Mustafa Kemal'in 1923'te Cumhuriyet'le birlikte yaptığı gibi. Bir başka vurgu da eğitimin çocuklarımızda eşitlik, özgürlük ve vicdan duygusu yaratması ile ilgilidir. Bu gerçekleşebiliyor mu? Vicdanlı, insan haklarına saygılı, demokratik kültüre yatkın, kendisiyle barışık insani değerleri çocuklarımıza kazandırabiliyor muyuz? Keşke yanıtı evet olabilseydi…

Anadolu Öğretmen Liselerinin kapatıldığı, çocuklarımıza zorla imam hatip liselerine kaydının dayatıldığı, eğitimin tümüyle piyasalaştırılmaya-dinselleştirilmeye çalışıldığı, eğitimde yaşanan adaletsizlikler ve eşitsizliklerin yoğunlaşarak arttığı, yandaşlığın bir istihdam politikasına dönüştüğü bir dönemde bu sempozyum “hayır diyenlerin, itiraz edenlerin, biz sizin gibi düşünmüyoruz, her daim çıkış ve önerilerimiz vardır” diyenlerin platformudur.

YKKED-Eğitim Reformu Platformu çerçevesinde düzenlenen bu sempozyuma eğitimle ilgili tüm dost kuruluşların ve yurttaşlarımızın katılımını bekliyoruz. Dilerim bu sempozyum topluma sunacağımız “Eğitim Reformu” projesinin ilk aydınlık basamağı olur. Gelin hep birlikte ülkemizin aydınlık geleceğine bir tuğla koyalım… Sevgiyle…